İslam'da Müsamaha(HOŞGÖRÜ)
İSLAM'DA MÜSAMAHA (HOŞGÖRÜ)
Müsamaha^ hoşgörü diye adlandırılan davranış biçimi, her şeyden önce insanın yani bireylerin ve toplumun dayandığı ana fikre, temel anlayışa, düşünme ve kabullenme tarzına bağlıdır. İslam dini bir sistem olarak alındığı zaman iki esasa dayandığı görülür: Kitap ve Sünnet. İslâm’ın müslüman üzerindeki tezahürü de iki şekilde görülür: İman ve amel.
Şimdi bunlara şöyle bir göz atalım.
İslam’ın en bariz özelliği, tevhit dini oluşudur. Bu, İslam’ın vazgeçilmez esasıdır. Zira Allah Teâlâ Kur'an da "Şirk yani Allah'a ortak koşma hariç, bütün günahları affedeceğini bildirmiştir". Nisa (4) /48. Buna göre İslam’da ana fikir tevhit akidesidir. Bu akide ve düşünceye sahip bulunan müslümanın şirk sayılan diğer günahları Allah katında affedilebilir olduğuna göre bunların kullar katında da affedilir olması gerekir. İşte olaylara bu açıdan bakıldığı zaman, bireylerin şirk dışında kalan davranışları hoşgörü ile karşılanır. Ancak İslam fıkhında hudut olarak bilinen suç ve cezalarda müsamaha sınırlıdır. Çünkü adam öldürmek, hırsızlık ve baskı-zorlama gibi suçlar caydırıcı biçimde cezalandırmazsa toplum düzeni bozulur. Böyle hallerde hoşgörü değil adalet ve hakkaniyet devreye girer. Binaenaleyh İslam’da hoşgörünün sınırları iyi belirlenmelidir. Hoşgörü aynı zamanda kişi hak ve hürriyetleriyle de sınırlıdır. Esasen bunlar, birbirine bağlı sistemlerdir. Birinin ihmali diğerinin kabarmasına yol açar. O sebeple her birinin dengeli biçimde kullanılması şarttır.
İslam Kolaylık Dinidir.
Kur'an'da bu konuda oldukça önemli açıklamalar vardır:
1- "Allah sizin için kolaylığı murat eder yani ister" el-Bakara (2)/185.
2- "Allah sizin yüklerinizi hafifletmek ister. Zira insanoğlu zayıf olarak yaradılmıştır. "Nisa(4)/28.
3- "Eğer siz, size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı bağışlarız ve sizi Cennete koyarız."Nisa(4)/31.
Kur'an'da bu anlamda pek çok âyet vardır. Önemli olan -daha önce de belirttiğimiz gibi- ana fikir ve ana düşüncedir. Kur'an'da geçen af, mağfiret ve rahmet âyetleri azap ve ceza âyetlerinden fazladır. Buna bağlı olarak Resülüllah Efendimiz bir Kudsî Hadisde Allah Teâlâ "Rahmetim gazabıma galip geldi" buyurmuştur. Hoşgörünün asıl kaynağı sevgidir.
En büyük sevgi Allah sevgisidir. Allah'ı seven O'nun mahlukatım da sever.
Nitekim Yunus Emre "Sevelim Yaratılanı yaratandan ötürü" demiştir.
Bize gerekli olan, Tevhit akidesine dayalı sağlam bir iman, Allah sevgisine dayalı bir sevgi ve hoşgörüdür. İslam’ın öncelikle bizden istediği budur.
Hoşgörü alanı ikidir:
1) Düşünce ve görüşlere karşı hoşgörülü olmak, İnançlara karşı saygılı ve hoşgörülü olmak buraya dahildir.
2)Davramşlara karşı hoşgörülü olmak, günlük hayatımızda yaptığımız bütün işler ve hareketler de buraya girer.
Hoşgörünün en bariz örnekleri sünnette vardır,
Aleyhisselatü vesselam Efendimiz tam manasıyla bir hoşgörü örneğidir. Bu husus Kur'an 'da açık bir şekilde tescil edilmiştir. Al-İmran 159. âyette: "Allah'ın sana bahşettiği bir rahmet ile sen onlara yumuşak davrandın. Şayet sen, kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onları affet. Allah katında da bağışlanmaları için dua et. Yapacağın işlerde onlara da danış..." İşte Allah Resulü etrafındaki kaba ve sert davranışlı kimselere böyle muamele etti. Hali hayatında hep böyle davrandı. Hz. Enes bildiğiniz gibi peygamberimize on sene hizmet etti. Çünkü Efendimiz Medine' ye geldiklerinde herkes ona bir hediye vermiştir. Hz. Enes'in annesi fakirliği sebebiyle verecek bir şey bulamayınca, o zaman on yaşlarında bulunan oğlu Enes'i kendisine hizmet etmek üzere Efendimize hediye etmişti.
Hz. Enes şöyle anlatıyor: "Kendisine on sene hizmet ettim. Bir defa bile bana kötü söylemedi ve kötü davranmadı. Hatta ben, acaba kötü davranır mı diye bir kaç defa kasten hata yaptım, yine de bir azar işitmedim".
Yine bilindiği üzere Mekke'nin fethinden sonra başta Ebu Süfyan olmak üzere Efendimiz Mekke'nin ileri gelen kişilerine zekatın müellefe-i kulub (kalbleri İslam’a ısındırma ) faslından tahsisat vermişti. Bunlar arasında İslam’ın azılı düşmanlarından Safvan da vardı. O şöyle anlatır: "Muhammed benim azılı düşmanımdı. Onu hiç sevmezdim. Fakat bana o kadar iyi davrandı ki sonunda benim en çok sevdiğim, hatta uğrunda ölebileceğim bir kişi oldu." İşte İslam’ın hoşgörü prensibi, bu şekilde düşmanı dost yapıyor!
Bir hadislerinde Efendimiz "Allah katında en sevimli din, hoşgörülü hanifliktir" buyurmuştur.(Buhari-îman 29)
Diğer hadislerinde "Ben, hoşgörülü hanif dini ile gönderildim buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel 5/266-6/116,233)
Bir başka hadislerinde "Şüphesiz din kolaydır. Hiç kimse dini zorlaştıramaz. Zorlaştırdığı takdirde din ona galib gelir. Siz orta yolu tutun. Aşırı gitmeyin. Daima müjdeleyin. Herkese kolaylık gösterin, zorlaştırmayın" buyurmuştur. (Buhari iman, 29)
Sadece bu Buhari hadisini alıp uygulasak, hoşgörülü olmaya yeter de artar bile.
Şimdi bize göre müslümanlar arasında hoşgörü azlığının sebebi, bizim İslam’ın yerine örfleri kovmamızdandır.
Maalesef bu gün İslam ülkelerinde yaşayan müslümanların hallerine v^ davranışlarına baktığımız zaman gördüğümüz manzara bizi üzmektedir. Çünkü her ne kadar genel görüntü, camiler ve cemaatler İslam’ı aksettiriyorsa da gerçekte insanların hareket ve davranışlarına hakim olan düşünce örfler ve âdetlerdir. Her mezhep, her tarikat ve her gurup, müslümanlığı kendi davranışları olarak lanse etmektedir. İşte bu durum, müslümanların birlik ve beraberlik ve hoşgörü içindi güçlenip kuvvetlenmelerini engellemektedir. Bugünün dünyasında tüm içtimaî iktisadî, siyasî, ticarî ve ilmî müesseseler, uluslararası organisazyonlar teşkil ettikleri halde, maalesef Müslümanların tevhit akidesine bağlı olarak oluşturdukları bir müesseseleri yoktur. Herkes kendi başına buyruktur. Halbuki bugün böyle organizasyonlara şiddetle ihtiyaç vardır.
Benzer Konular
Ali Özekin telif ettiği el-KEŞŞÂF maddesi: İBN EBÛ ŞERÎF, Burhâneddin Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi.
Müellifin telif ettiği maddeler veya madde bölümleri İBN EBÛ ŞERÎF, Burhâneddin Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. el-KEŞŞÂF الكشّاف Mu‘tezile âlimlerinden Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) ağırlıklı olarak dirâyet metoduyla yazdığı tefsiri. Müellif: ALİ ÖZEK
KÜRT MESELESİ
Kürt meselelesinin dünü ve bu günü
RAMAZAN ve ORUÇ
Orucun şer'î tarifi şöyledir: Oruç tutmaya ehliyetli bir kimsenin imsak vaktinden iftar zamanına kadar vücudun bâtın hükmünü hâiz olan iç kısmına bir şey idhal etmek ve cima yapmaktan, ibadet niyetiyle kendini tutması yâni menetmesidir.