DÜNYA İSLAM BİRLİĞİ TEŞKİLATI TOPLANTISI İNTİBALARIM
DÜNYA İSLAM BİRLİĞİ TEŞKİLATI TOPLANTISI İNTİBALARI
Mekke'deki Dünya İslâm Birliği Teşkilâtı, Körfezdeki kriz ile ilgili olarak ilmî bir toplantı tertip etmiştir. Bu toplantının adı," el-Mü'temer el-İslâmî el-âlemî li münakaşati'1-evda' el-hâdira fi'1-Haliç = Haliçte bugün mevcut durumu münakaşa etmek üzere beynelmilel İslâm Konferansı"dır. Buraya, dünyadaki İslâm ülkelerinden ve müslüman azınlıkların bulunduğu diğer ülkelerden pek çok ilim adamı çağırılmıştır. Aşağı-yukarı dörtyüzelli delege olduğu söylendi.
Bu toplantıda iki ana konu ele alındı: Bunlardan birisi, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali meselesi; ikincisi de Suudi Arabistan'ın Amerikan kuvvetlerini çağırması, yani kâfirden yardım alma konusu. Netice olarak, bu hususların dinî açıdan durumu nedir? gidilmesi gereken yol hangisidir? Ne yapmak gerekir? Bunlar tartışıldı.
Özetlemek gerekirse, gerek tebliğ sunanların, gerek söz alıp konuşanların ittifak ettiği ana konulardan birisi, Saddam’ın Kuveyt'i işgalinin hem dinî hem ilmî ve hem de insanî açıdan da yanlış ve haksız olduğu kanaatidir. Çünkü Saddam1m yaptığı bu davranış, İslâm'a ve beynelmilel harp kaidelerine ters düşmektedir. Zira bir memleket diğer bir memleketle savaşa gitmemden önce bir inzar verir. Hatta bunu teröristler bile yapıyor. Saddam böyle bir müddet vermeden askerini yığıyor ve hücum ediyor. feefefama "Bu taleplerimi şu kadar zaman içerisinde cevaplandırmaz isen savaşa gireceğim" diye bir inzarda bulunmuyor.
Bu mesle nasıl olsa görüşmeler yolu ile hallolacak diye Kuveyt devleti ve halkJyhıç bir hazırlık yapmıyor. Kuveyt zaten onun paraya taalluk eden taleplerini vermeye hazır ve zaten elli milyar vermiş. On milyar daha verse ne çıkar?Fakat,adam hiç bir uyarıda bulunmadan komşusuna saldırıyor.Meseleye bu açıdan baktığımız zaman ister dînî,ister insanî açıdan olsun,isterse beynelmilel kanunlara,örf ve âdetlere göre bu hareket yanlıştır,hatadır,haksızlıktır.
İkinci safhaya geliyoruz. Diyelim ki inzar yapmadan Kuveyt'i işgal etti. Îş bununla bitmiyorjher şeyi yağma ediyor, tarumar ediyor. Bu çeşit bir işgal ancak tarihte barbar kavimlerde vardır. Onlar bir şehri aldıklarında yağma e-derlerdi. Fakat,yağma bittikten sonra emân başlardı,Yani yağmanın bir zamanı vardır.
Yarım gün, bir gün her ne ise. O müddet bitince herkes yerine çekilir; devlet, emân ilân eder; köle ise köle, hür ise hür, esir ise esir olarak bu emandan herkes yararlanır. Ama Saddam bunu ilân etmiyor. Kuveyt'i aldıktan sonra bugüne kadar hâlâ eman ilân edilmiş değil. Halbuki savaşlarda bir yer alındığında, savaş bitince eman ilân edilir ve herkes bu ilâna uymak zorundadır; uyduğu takdirde hakları taminat altındadır. Emandan sonra isyan eden cezalandırılır.
Diğer bir husus ise Kuveyt bir İslâm devletidir. Irak da bir İslâm devleti.Aynı zamanda bunlar birer Arap devleti.Yani aynı dine inanıyor ve aynı dili konuşuyorlar.Belki de akrabadırlar.Böyle bir durumda hiç olmazsa buna riayeten, yani Arap devleti,İslâm devleti,bunu başka yollardan halletmek,en azından yağmayı,ırza tecavüzü durdurmak gerekirken hiç bir şey yok,harp devam ediyor.Bu açıdan da Saddam1 m yaptığı bu hareket hukuka,ahlaka ve bütün kaidelere aykırıdır.
İslâm'da bir kaide var: Av hayvanlarını avlamak mubahtır. Bunun fıkıh kitaplarında yazılı şartları var. Meselâ: Uyuyan hayvana ateş edilmez, günahtır. Hayvanı uyandırdıktan sonra kendini müdafaa edecek geçince avlanabilecektir. Yine yavrulu hayvana, kuluçkaya yatmış kuşa ateş edemezsin. Avlanmanın bile yasağı var. Niye? Çünkü o dönemde avlanma yapıldığı zaman haksızlık oluyor. Hem insanlık bakımından, hem de hayvanların üremesi için bu yapılıyor. Hayvanları yemek için kesiyoruz; ama, İslâm acıtmadan kesin diyor. Eziyet vermeden kesmemizi istiyor. Sen geliyor,bu memleketi alıyorsun,hiç bir kaideye uymuyorsun.Bu bakımdan ne taraftan bakılırsa bakılsın Saddam'm hareketleri, İslâm kanunlarına, örf ve âdetlerine, insanların meydana getirdiği ne kadar kanun varsa bunların hepsine aykırı düşüyor.Bütün dünya milletlerinin bu meselede ittifak etmelerinin sebebi de bu işte.Herkes bu adamın ne yaptığını düşünüyor ve bir kaideye uymadığını görüyor.Eğer Saddam, "Kuveyt1 e savaş açacağım." deseydi,o zaman Kuveyt de ya başkasından yardım alacaktı,ya da savaşa girecekti veyahut da şartlarını kabul edecekti..0 vakit Saddam Kuveyt'i yendiği zaman haklı olacaktı. 0 vakit dünya devletleri bu yönden bir şey demeyecekti, belki başka yönden bir şey diyecekti. Saddam,bu kuralların hiç birine uymadığı için,bu adam müslümandır, müslüman ülkesidir,buna karşı eh olabilir demek mümkün değildir.
Meselenin ikinci yönüne gelince, Suudi Arabistan,Amerikan askerlerini çağırmak suretiyle,bir İslâm ülkesine karşı kâfirden isti'ane,yardım almış oldu. Bunun yeri nedir? Beynelmilel kaidelerde bu caizdir, her devlet istediği ile anlaşma yapabilir, yardım alabilir. Ama İslâm'a göre durum nedir? İslâm'da da bunun bir mânisi yok. Neden? Çünkü Rasulullah Efendimiz Medine'de gayr-i müs-
Yahudi ve müşrik Araplarla anlaşmalar yapmıştır, tarihî kayıtlara göre. Daha sonraki devirlerde de İslâm devletleri benzeri anlaşmalar yapmışlardır. Mesela, Harun Reşid, Endülüs’teki Emevî müslümanlarına karşı Fransa ile anlaşma yapmıştır ki bu hadise tarihte meşhurdur. Osmanlının son döneminde
İbrahim Paşa İstanbul’u almak üzere Kütahya'ya geldiğinden Osmanlı Devleti Ruslarla anlaştı. İbrahim Paşa geri çekilmek zorunda kaldı. İbrahim Paşa ve ordusu müslümandı. Ama gelip beni öldürmek istiyordu. Öbür tarafta da beni koruyacak, bana yardım edecek bir kâfir var. Ben bu yardımı almazsam başka türlü korunma imkânım yok. Dolayısıyla Suudi Arabistan'ın Amerika'dan yardım talep etmesi bir zarurettir. Bunun dinen bir mahzuru yoktur. Çünkü, bir adam tehlikeye maruz kaldığında, o tehlike ânında kendini koruyabilecek, yardım edebilecek birisi varsa, o kâfirdir deyip kendini tehlikeye atamaz. Bu da böyle bir hâdisedir. Bunlar dünyada olan şeylerdir. Ama,biz karşı tarafı müslüman kabul ederek bunu düşünüyoruz.Fakat,karşıdaki adam zaten Ruslarla,Batılılarla işbirliği yapmış, danışmanları gayr-i müslimler.Silâhları Rusya'dan, Fransa'dan almış…
Ömer DİNÇER
— Yardım almak bir takım kurallara bağlı. Bunun kuralı yok mu? İsteyenistediği adamdan yardım isteyebilir mi?
Ali ÖZEK
— Kuralı var tabii. Bu yardım Amerika'dan istenmeden önce Pakistan veMısır'dan istenmiş, belli temaslar yapılmış. Bunların hiç birisi/Saddam'ın kar-şısında bir mânâ ifade etmediği anlaşılınca Amerika'dan yardım istenmiş. Çünkü
Saddam'm elinde o kadar silâh varmış ki, atom başlıklı füzeler, kimyevî silâhlar /Rivayete göre vs. Çok enteresan şeyler var. Rivayete göre, Ruslar Avrupa'dan çektiği atom başlıklı silâhların bir kısmını satmış Saddam'a. Niye dünya ayağa kalkıyor, tetikte duruyor, Ame rika bu kadar hazırlık yapıyor, üzerinde duruyor? Saddam’ın elinde atom başlıklı füzeler olduğu için. Aynı yaptığı zamanda yine Saddam'ın elinde, Almanya ve Fransa'nın yardımı ile yaptığı zehirli gaz silahı var, kimyasal silâhlar var. Anlaşmazlığı krize girmeden halletmenin yolu bunun için aranıyor. Harbe girdiğin zaman ne ile karşılaşacağın belli değil.
Bu durumda başka bir şeyler yapma imkânı olmayınca Amerika’dan yardım alma yoluna gidilmiş. Bunu orada Suudi Arabistan yetkililerinden dinledik. Suudi Arabistan ile Pakistan arasında bazı anlaşmalar varmış. Suudi Arabistan’da Pakistan askerleri var deniyor. Şimdi Mısır'dan da asker geliyor. Fakat Saddam’ın karşısında bu güçlerin bir şey yapması mümkün değil.
Çünkü Suudi Arabistan'ın elindeki asker sayısı, Saddam'ın asker sayısının onda biri seviyesinde. Silâh sayısı da böyle. Zaten Suudi Arabistan'ın sekiz milyon nüfusu var. Sonra tehlike yalnız Saddam değil.Aslında bunun temelinde Saddam,Kral Hüseyin,Yemen,Sudan,Yaser Arafat da var.Bunlar coğrafyayı değiştirmeye karar vermişler.Bu değişikliğe göre Hicaz Bölgesi'ni Kral Hüseyin alacak ve orada Şerif Hüseyin olacak;Kuveyt ve petrol bölgesini Saddam alacak
Suud ile Yemen arasındaki ihtilaflı yeri Yemen alacak. Yaser Arafat Ürdün'e Filistinlileri yerleştirip devlet kuracak; Filistin, Yahudilere bırakılacak; Sudan'a da petrolden bir hak tanınacak; Suud devleti Riyad'a sıkıştırılacak. Bu arada bazı küçük Arap devletleri ve Kuveyt gidecek, Suudi Arabistan'ın yarısı gidecek. Bu plâna göre, Suudi Arabistan dışarıdan yardım almaz ise ülkesi parçalanıyor. Tabii bu durumda ya çekip gidecek veya dışarıdan yardım alacak; durum bu noktaya gelmiş.
Suud, Amerikan askerlerini anlaşma ile almış; yani, bu olay bittikten sonra Amerikan askerlerinin çekileceğine dair anlaşma yapılmış; bunu hem Suud hem de Amerikan hükümeti açıkladı.
Şahsî kanaatim odur ki, meseleyi incelediğimiz zaman, toplantıya iştirak eden bütün ilim adamlarının ittifak ettikleri gibi burada Suudi Arabistan'ın başka bir alternatifi kalmamıştır. Kendi kendini müdafaa veya diğer İslâm ülkelerinden yardım alma gibi bir imkân mevcut değil. Ya teslim olacak veya Amerika'dan yardım alacak duruma gelmiştir. Bu yardımı başka bir ülkenin yüklenmesi de mümkün değildir. Diyelim ki bu yardımı İngiltere'den istedi, bunu İngiltere de tek başına yüklenemezdi.
Amerika'nın Akdeniz'de ve bütün denizlerde filoları, silâhları var. Hareket kabiliyeti var. Zaten Suud ile Amerika petrol çıkarma konusunda anlaşmış vaziyette. Dolayısiyle böyle bir anlaşmaya gitme zarureti doğmuştur. Bunun bence bir mahzuru yoktur, çünkü bu yapılan iş durup dururken yapılmamıştır. Ortada bir gerekçe mevcuttur.
Bir de konuşmacıların temas ettikleri çok enteresan konularla karşılaştık. Biz burada iken konuşulmaz dediğimiz şeylerin hepsi orada söylendi "Men eğane zâlimen salletahüllâhü aleyh" hadisi defalarca orada okundu.
Kuveyt ve Suudi Arabistan vaktiyle bu zalim adama yardım etmiştir. Cenâb-ı Allah da onu bunların başına musallat etmiştir. Bu husus toplantıda açıkça söylendi.
Bazı konuşmacılar da "bu sizin mesavinizdir" dedi. Allah'ın verdiği bu imkânları oyuna eğlenceye sarf ettiniz ve başınıza bu felaket geldi… Bunun sebebi budur, biraz hizaya gelin, denildi.
Suud’da bulunan Amerikan askerlerinin masrafını Suud veriyor. Yoksa Amerika hayrına gider mi oraya? “Aklınızı başınıza toplayın, bu paraları biraz da müslümanların ihtiyaçlarına harcayın” denildi. Bunlar tekraren söylendi. Bilhassa Yusuf el-Kardâvî bunları açık açık söyledi. Bu toplantıda akla gelen ve söylenmesi gereken ne varsa hepsi söylendi. Bu meseleler Şimdiye kadar bu ölçüde ele alınmamış, fakat daha önce Millî Selâmet'in ele aldığı konular orada enine-boyuna konuşuldu. İslâm ülkeleri arasındaki ihtilafları çözecek bir "İslâm Adalet Divanı" nın teşekkülü. Lâhey Adalet Divanı gibi. Bu divanın lüzumu orada konuşuldu ve ortaya kondu ve sonuç bildirisine girdi.
Biliyorsunuz, İslâm Konferans! Teşkilatı var. Bu teşkilat şu âna kadar toplantıya çağırılmamıştır. Sebebi: "Bu Arap devletleri meselesidir" şeklindeki tutumdur ki bu yanlıştır. Bu sadece bir Arap devletleri meselesi değildir ve İslâm devletleri meselesidir. İslâm devletleri arasında müşterek bir ordu meydana getirilmelidir ve böyle durumlarda Birleşmiş Milletler gibi devreye girmelidir. Toplantıda bu da dile getirildi.
Burada,"İslâm Ortak Pazarı" konusu ele alındı. Müslümanların iktisadî bakımdan yükselmeleri için işbirliği yapmaları gerekir. Savaş artık sadece sıcak savaş değil, iktisadî savaşlar da var. Müslümanların iktisaden güçlenmeleri için müşterek bir ortak pazar meydana getirmeleri konusu da ele alındı.
Bir de "Hey'et-i Nâsıha" dediğimiz bir heyet İslâm Konferansı Teşkilatı tarafından kurulmalı, devlet bakanlarına bu heyet tebliğde bulunmalı, denildi.
Toplantıya ikinci gün öğleden sonra iştirak eden Necmeddin ERBAKAN bir konuşma yaptı. Konuşmasından daha önce konuşulan hususların hepsini tasdik eder mahiyette olunca çok iyi tesir yaptı.Zaten bu hususların önemi önceden vurgulanmıştı.
Toplantıda ele alınan ana meseleler sonuç bildirisine girdi. Sonuç bildirisine giren esaslar kısaca şunlardır:
1. Saddam Hüseyin'in tutumu başta İslâm olmak üzere bütün kaidelere, geleneklere, kanunlara aykırıdır. Saddam haksızdır. Bu yapılan gadirdir, zulümdür. Saddam*m Kuveyt'ten çekilmesi lâzım gelir. Hakların ihkakı ancak böyle mümkün olacaktır.
2. Bundan sonra böyle durumlar olduğu zamanda müslümanların birliktehareket eden bir güç haline gelebilmeleri için bir müşterek ordu teşkil e-dilmelidir.
3. Müslümanlar arasında meydana gelecek anlaşmazlıkları halledecekbeynelislâm bir merci olmalıdır. Bu maksatla bir Adalet Divanı kurulmalıdır.
4. İktisadî bir birlik meydana getirilmelidir.
5. Böyle ilmî toplantılar, İslâm uleması arasındaki teması sağlamak üzere her sene yapılmalıdır.
6. İslâm ülkelerini dolaşacak, halka ve devlet adamlarına nasihatte bulunacak bir iyi niyet heyeti teşekkül ettirilmelidir.
Bu tarz toplantılarda ittifakla karar almak çok zor olmasına rağmen bu toplantıdaki kararlar ittifakla alınmıştır.
Toplantıda Amerika meselesi çok tenkit edildi. Amerikan askerinin Suud'a girmesine karşı çıkıldı. Aslında bu hatadır; ancak, haklı tarafı vardır zaruret vardır ve bu iş en kısa zamanda halledilmeli ve Amerikan ordusu Suud'dan çekilmelidir. Bu husus da sonuç bildirisine girmiştir.
Toplantı ile ilgili dünya basınında haberler çıkmıştır ve bu haberlerin bir kısmı yanlıştır. Toplantıyı Suud televizyonu görüntülü olarak verdi.
Ömer DİNÇER
—Toplantıyı televizyonun naklen göstermesi, kralın toplantıya mesaj göndermesi, konferansın sonunda benzer bir tepkinin çıkması bence plânlanmış gibi geldi, yanılıyor olabilirim.
Ali ÖZEK
— Bu krizi çözmede Arapların bir araya gelip bir hal çaresi bulmaları çok güç. Amerika orada olmasa çoktan taunlar birbirine girmişti. Orada Saddam'a karşı olanlar olduğu gibi destekleyenler de var. Amerika oraya gelmese o zaman Araplar tam anlamıyla kıyasıya birbirleri ile savaşacaklar. Amerika'nın oraya gelmiş olması bunu durdurmuş oluyor.
Suudi Arabistan'a giden Türk sefiri ile uçakta beraberdik ve bana bazı şeyler anlattır. Kuveyt'te ve Irak'ta o kadar sefalet var ki askerlerin ayakkabıları yırtık, bir yabancı gördükleri vakit bir şeyler istemeye can atıyorlar. Irak'ta vaziyet çok perişan. Bu vaziyette fazla dayanamaz, dedi.
ABDÜLAZİZ BAYINDIR
— Türkiye'nin durumu Özel olarak orada dile getirildi mi? Türkiye'nin Arap ülkeleri ile olan ilişkileri ve tarih içindeki yeri ve yakın tarihle alakalı muhasebesi yapıldı mı?
Ali ÖZEK
— Yapılmadı. Ama şunlar konuşuldu: Burası Basra Vilayeti'ne bağlı bir kazadır şeklindeki iddia var. Irak’da Osmanlı Devleti'nindir diye temas edildi. Orada herhangi bir millet ismi geçmedi. Irak, Suud ve Amerikan askerleri konularının dışında herhangi bir devlet ismi geçmedi.
Daha önceki bazı toplantılarda ben Saddam'm birkaç konuşmasını dinledim. Adam son derce muntazam konuşuyor. Mantıklı konuşuyor. Bu adam konuştuğu zamanda çok samimi müslüman havasını veriyor… 1983'de katıldığım toplan tıda iki konuşma yaptı, son derece güzeldi, hem de kâğıttan okumuyordu. Ayet ve hadis okudu ve hata yoktu. Ben şaştım kaldım. Saddam gerçekten tehlike. Şimdi daha da büyük bir tehlikeden bahsediliyor: Körfezdeki depolarda bulunan petrollerin hepsini denize akıtacakmış, eğer bir savaş çıkarsa denizi ateşleyecekmiş. 0 vakit deniz aylarca yanabilir. Bu söylenince aklıma geldi, bir hadis var: 'Basra'da bir ateş yanacak ve gece Medine'yi aydınlatacak.". Bu tehlike de var. Zaten Amerika'nın etrafta dolaşmasının sebebi bu. Amerika'nın Saddam için aslında bu kadar hazırlık yapmasına gerek yok. Ama Saddam'ın elindeki büyük imkân büyük felâkete sebep olabilir. Saddam da bunu biliyor ve dayanıyor, Sonunda nasıl olsa bunları dize getireceğim, diyor. Onun için mesele o kadar basit değil. Eğer bu adam kimyevî silâh, atom başlıklı füze, denize petrol akıtma gibi bir yola giderse büyük felaket olur. Onun için bunlar Saddam'ı yavaş yavaş tesirsiz hale getirmeye çalışıyorlar. İşte durum bu. Bugün yeni yeni devletler körfeze kuvvet gönderiyorlar ve bu devletler sonunda elbette bir hak talep edeceklerdir.
Benzer Konular
Röportaj: Feyyaz KALKAN
Röportaj: Feyyaz KALKAN
Ali Özek-Mehmet Erdoğan mülakatı
Ali Özek-Mehmet Erdoğan mülakatı
İSLAM MEZHEPLERİNİ YAKLAŞTIRMA MÜESSESESİ TOPLANTISI
06-09 Nisan 2007 tarihleri arasında Tahran’da “Uluslar arası İslâm Mezheplerini Yaklaştırma Müessesesi”nin Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle tertiplediği İSLÂM BİRLİĞİ Toplantısından “Mezhepler konferansından karşılıklı saygı kararı çıktı”