Modernleşme, İslâm Dünyası ve Türkiye toplantısı açış konuşması
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Prof. Dr. Ali ÖZEK
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Başkanı
Sayın başkan ve değerli konuklar! İSAV’ın tertip ettiği “Modernleşme, İslâm Dünyası ve Türkiye” konulu tartışmalı İlmi Toplantıya hoş geldiniz. Yurt içinden ve dışından tebliğci ve müzakereci olarak katılan değerli ilim adamlarına vakfımız adına şükranlarımı ve takdirlerimi sunarım.Üç gün boyunca sunulacak tebliğler ve tebliğler üzerinde yapılacak tartışmaların ışığında umuyorum ki, konuya birçok yönden açıklık getirilecektir.
Şurası bir gerçek ki, bu dünyada yaşayan canlılar devamlı olarak kendilerini yenilemek zorundadırlar, aksi halde yaşamlarını sürdüremezler. Maddî alemde böyle olan bu durum, manevî ve ilmî alanda da böyledir. Devamlı olarak kendini yenilemeyen sistemler zamanla cazibesini ve çekiciliğini kaybeder. İlim dilinde buna ‑bilindiği gibi‑ araştırma ve geliştirme denir. Yaklaşık olarak XVII. asırdan sonra ne hikmetse orta şarkta ve özellikle İslâm ülkelerinde bu anlayış yerini statükoculuğa bırakmış, buna bağlı olarak da gelişmekte olan dünyaya ayak uydurmak gayesiyle, İslâm ülkelerinin idarecileri batı medeniyetlerini taklit etmeye, onların sosyal ve hukukî sistemlerini almaya başlamışlardır. Eşyanın tabiatına aykırı olan bu durum ve tutum aklî ve ilmî çalışmaları ve özellikle kendi sistemlerini geliştirme ve yenileme hareketlerini büyük ölçüde engellemiştir.
Bu durumun iyi anlaşılması için konunun üzerinde ciddi biçimde durulması gerekmektedir. Bunun yapılabilmesi için de modernleşme diye adlandırılan sürecin tarihi, psikolojik, sosyolojik ve dinî yönlerini ve buna iten sebep ve saikleri iyi tesbit etmek zorunludur. Neden bu ülkeler öz varlıklarını ve kendi sistemlerini yenileme yerine, başkalarının geliştirdiği sistemleri alma yoluna gitmişlerdir.
Kanaatimce eğer İslâm alimleri, devleti yönetenlerin ihtiyaç duydukları yenilikleri kendi sistemleri içinde araştırma ve içtihat yoluyla gerçekleştirebilselerdi, herhalde doğu ülkeleri, özellikle İslâm ülkeleri bugün bulundukları konumdan başka bir konumda olurlardı.
Şu hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Dinî kaideler hiçbir zaman insanların önünde ilerlemeye ve kendini yenilemeye bir engel değildir. Gerçekte engel, Hıristiyanlığı veya İslâm’ı yorumlayan din adamlarıdır. Onlar bir takım muayyen yorumlara kendilerini kaptırmışlar, adeta kendi düşünce ve içtihatlarının dışında başka yorumlar da olabileceğini düşünmemişlerdir. Halbuki eski alimler tam aksine, her asırda yeni yeni müçtehitlerin gelmesi gerektiğini vurgulamışlar ve içtihadı yani her mesele ve problemi yeniden araştırma ve geliştirmeyi teşvik etmişler. Bunu da Buhârî’nin rivayet ettiği bir hadise dayandırmışlardır. “Benim sözümü işiten, onu tam olarak kavrayan ve başkalarına işittiği gibi nakleden kimsenin Allah yüzünü ak etsin! Nice bilgi taşıyan kimseler vardır ki, bilgilerini kendilerinden daha anlayışlı (akıllı) kimselere naklederler”
Bu hadis, ilk zamanlarda olduğu gibi gelecek zamanlarda da alim ve müçtehit kişilerin geleceğini bildirmektedir. Bu husus, gözden kaçmış olsa gerek. Bu durum tutuculuğu ve bağnazlığı doğurmuştur ki, XIX. asırdan itibaren İslâm alimleri kendi akıllarıyla içtihat kapısını kapatma gibi bir garabetin içine düşmüşlerdir.
Halbuki içtihat kapısını kapatan alimlerin gerekçesi, zamanımızda eski alimler gibi yüksek ilim ve anlayışa sahip alimlerin artık gelemeyeceği varsayımına dayanıyordu. Bu düşünce tarzı, aslında İslâm tarihini ve dinî gerçekleri bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bu da, aslında medreselerde , tarih, sosyoloji, psikoloji ve pedagoji gibi insanî ve insan davranışlarını bilmeye yönelik ilimlerin okutulmamış olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü Kur’an’ın ve sünnetin muhatabı insandır. İnsan için gelmiş olan dininin mekasıdını anlamak için her şeyden önce bütün yönelim ve eğilimleriyle insanı tanımak gerekmektedir. Özellikle Kur’an düşünmeye ve ilme insanı teşvik eder. İnsanın maddî ve ruhî davranışlarını, zevklerini ve zaaflarını bilmeden dini, özellikle İslâm’ı anlamak zorlaşmaktadır.
İnanıyorum ki üç gün devam edecek olan bu tartışmalı ilmi toplantıda balada temas dilen pek çok tarihî ve güncel konular aydınlanacaktır.
Başarılar dilerim.
KAPANIŞ KONUŞMASI
Prof. Dr. Ali ÖZEK
İSAV Başkanı
Değerli misafirler! Kapanış konuşması yapmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Toplantının seyri ve vardığı neticelerle ilgili yeteri kadar bilgi aldınız. Ben, sadece iki konuda birkaç kelime söyleyeceğim.
1. Toplantının muhtevası ile ilgilidir. Benim en çok üzerinde durduğum konulardan birisi, kavramlar ve ana fikirlerdir. Kavram mevzuunda özellikle Prof. Dr. Ahmet Davudoğlu’nun adını zikrederek, daha fazla Türkçe, anlaşılır kelime kullanmasını arzu ediyorum. Çünkü, kelimeler eğer bizim, halkımızın anladığı kelimeler olmaz ise veya yabancı bir kelimeyi kullandığınız zaman, tarifini yapmaz iseniz halk, dinleyici, hatta o yabancı dili bilmeyen ilim adamlarının çoğu dahi bunu anlamaz. Misal olarak “modernleşme” kelimesini alacağım. Ben, toplantı boyunca dikkat ettim. Bu kelimenin Türkçe’deki hakiki mânâsına hiçbir tebliğci temas etmedi. Modernleşmenin genel mânâsı anlaşılıyor; ama, bunun bir de özel mânâsı var; işte bu mânâ, “kendini yenileme”demektir.
“Modern” kelimesi, “yenilik” mânâsını ifade eder. Ama, bir terim olarak “modernleşme”, “bir kişi veya bir sistemin kendini yenilemesi”dir. Şayet bir kişi veya bir sistemin kendini yenileme ise ölür. Eskiler buna, “hareket ve sükun” derlerdi. Hareket canlılığı, sükun da ölümü ifade eder. Dolayısıyla, bu “modernleşme” kelimesinin asıl mânâsı, “kendini yenileme”dir. Bu “kendini yenileme” de, İslâm’ın getirdiği bir sistemdir ve ilk alimler bunu böyle anlamışlardır. Bizim literatürümüzde, fıkıh kitaplarında, “her asırda mücedditler yetişir” diye yazılıdır. Müceddit, yenileyici demektir. Bu yenileme, eskiyi atıp yeniyi almak değildir. Zaten kelimenin kökünde “kendini yenileme”, mevcuttur. Bu da kendini yenilemedir. Bunu çok başarılı bir şekilde İslâm alimleri tarihte yapmışlardır.
“Modern, modernleşme” kelimesinin benim anladığım kadarı ile tam karşılığı “kendini yenileme” dir. Bu konuda, takribî olarak hicrî altıncı asırdan itibaren kendini yenileme hareketleri İslâm âleminde yavaşlamış ve XIX. asra geldiği zaman ise durmuştur. Bugün dünyaya hem ilmî hem teknolojik hem ahlakî bakımlardan çok büyük imkânlar sunan İslâm nizamı, sanki hiçbir değeri olmayan tarihe karışmış bir şey gibi önümüzde duruyor. Bunun sebebi, işte o “kendini yenileme”yi yapamamış olmasıdır.
Bu toplantının en büyük hedeflerinden birisi, bunu, bu anlayışı sağlamak, ortaya koymaktır. Bu itibarla, bu toplantıda, el-hamdülillah, benim de kanaatim, hedefe varılmıştır. Çünkü, bizim gayemiz, bu konuları halletmek değil, gündeme getirip ilgililerin meseleyi tekrar düşünmelerini, üzerinde fikir yürütmelerini sağlamaktır.
Böyle bir toplantı sonunda benim dileğim, Cenab-ı Allah, önce cümlemize sıhhat ve afiyet versin. Çünkü, hayatta en önemli şeylerden birisi sıhhattir. Genel mânâda ise önce iman, sonra akıldır. Bunlar herkeste olmayabilir; ama, sıhhat önemli bir şeydir. Benim de temennim, bu toplantıya katılan ve katılamayan kardeşlerimizin sıhhat ve afiyette olmasını niyaz ediyorum. Ayrıca Vakfımızın değerli kurucularından ahirete irtihal edenleri de rahmetle yad etmek istiyorum. Çünkü, böyle bir müessesenin kurulmasında payı, emeği olan, maddeten ve manen yardım etmiş olan merhum kurucu kardeşlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum.
2. Hepimiz için önemli olan ana fikirler meselesidir. “Modernleşme” veya “kendini yenileme” dediğimiz zaman, bu bir ana fikirdir. Tebliğciler bunun çerçevesini çizmeye çalıştı. Eğer bu ana fikirler halka intikal etmez ise, sistemler, müesseseler yaşayamaz. Ana fikirler çok önemlidir. İslâm’da birinci ana fikir, tevhit akidesidir. Tevhit akidesine bağlı olan diğer ana fikirler vardır.
İslâm Medeniyetinin ana fikirleri nelerdir? Bunların üzerinde çalışma yapılması gerekir. İslâm’ın teferruatını herkese öğretmeniz mümkün değildir. Ama, o ana fikirler Müslümanlık üzerinde tutar. Mesela: Bugün, Müslüman olduktan sonra çeşitli sebeplerden dolayı başka dinlere intikal edenler vardır; ama, azdır. Neden azdır? Çünkü, İslâm’ın birinci ana fikri olan tevhit akidesi, tek Allah inancıdır. Bu ana fikre sahip olan kişi, dünyanın en kötü insanı da olsa, en günahkârı da olsa, onu İslâm’ın içinde tutan ana fikirdir. Nitekim ben bunu Orta Asya’da gördüm. Orada öyle kimseler var ki, konuşmadığı zaman o kişinin Müslüman olup-olmadığı hususunda şüphe edersiniz. Kendisine sunulduğu zaman “Ben Müslümanım diyor” ve İslâm’ı sunuyor. Çünkü o, İslâm’ın ana fikri olan devlet inancını kaybetmiştir. Sadece onu muhafaza etmiştir. İşte onun, düşünce olarak Müslüman kalmasını sağlayan bu ana fikirdir. O bakımdan, gerek ilim adamları olarak, gerekse fertler olarak ana fikirlere çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Bu vesile ile tekrar hepinize Vakfımız adına şükranlarımızı sunar, Cenab-ı Allah’tan böyle toplantıların ve çalışmaların devamını niyaz ederim.
Teşekkür ederim.
Modernleşme İslâm Dünyası ve Türkiye toplantısı açış konuşması
Benzer Konular
İSLAM VE DEMOKRASİ TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI
İSAV, bugüne kadar millî ve milletlerarası 57 tane Tartışmalı İlmî Toplantı yapmış ve bunların ürünlerini kitap hâline getirmiştir. Beşinci Uluslararası Tartışmalı İlmî Toplantının konusu İslâm ve Demokrasidir.
MATURİDİ TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Araştırma Vakfınn müştereken düzenlenlediği "Büyük Türk Bilgini İmam Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik” konulu Tartışmalı İlmî Toplantı 22 Mayıs 2009 Cuma günü, 14.00-19.00 saatleri arasında Bağlarbaşı Kültür Merkezi Salonu’nda; 23-24 Mayıs 2009 Cumartesi ve Pazar günleri ise 09.30-19.00 saatleri arasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Salonu’nda akdedilmiştir. Bu toplantının açılış konuşmasının Türkçe, Arapça ve İngilizce metinlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ...
Namaz ve cami
18-19 Ekim 2008 tarihinde yapılan Namaz ve cami konulu toplantının açış konuşması