Kur’ân-ı Kerim’de Gayb Meselesi toplantısı açış konuşması
AÇILIŞ KONUŞMASI
Prof. Dr. Ali ÖZEK
İslâmî ilimler Araştırma Vakfı Başkanı
Değerli misafirler, Üsküdar İlçesi Kaymakamı, Üsküdar Belediye Başkanı, değerli üniversite mensubu arkadaşlarım ve kıymetli dinleyenlerim hepinize hoş geldiniz diyorum. Özellikle bu salonu bize tahsis eden sayın Üsküdar Belediye Başkanımız Yılmaz Bayat Bey’e huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum ve Vakfımızın tertip ettiği bu tartışmalı ilmî toplantıya hoş geldiniz diyor, vakıf adına hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum ve kurucularımızdan âhirete irtihal edenlerin ruhunu şâd etmek üzere sizleri Fâtiha okumaya dâvet ediyorum.
Değerli dinleyenler!
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı 1970 yılında kuruldu. Bu vakfı kurmaktan maksadımız, dünyada bir çok sahalarda olduğu gibi İslâmî sahalarda da ilmî araştırmaları teşvik etmek idi. Vakfın asıl hedefi, ilmî araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu yoldan araştırıcı âlimler yetiştirmektir.
1970’li yıllarda henüz yeni nesilden Türkiye’de araştırma yapacak âlimler yetişmemişti; ama, bu yol başlamıştı. Bu sebeple biz vakıf olarak 10-15 sene yerinde saydık. Çünkü, hayatta yapılan işlerin daima bir gayesi vardır. Bir okul açarsınız, eğer talebe yoksa onun bir kıymeti yoktur. Çünkü, bütün yapılan hizmetler talebe içindir. Talebe olacak ki okul çalışsın. Bunun gibi, dünya kadar paranız olsa dahi araştırma yapmak ve yaptırmak için araştırıcı âlimi bulmanız lâzım. Eğer o yoksa elinizdeki imkânlar işe yaramıyor. Nitekim biz bunu geçmişte yaşadık. İlk zamanlarda ilmî araştırma yapacak seviyede yetişmiş âlimlerin olmaması sebebiyle bu araştırmalara başlayamadık. Ama, aradan 10-15 sene geçtikten sonra el-hamdülillah bu vakıf, gayesine uygun ilmî araştırmaları yapmaya başladı.
İstenilen seviyede ilmî araştırma yapabilmek için alt yapıya ihtiyaç vardır. Bu alt yapı ihtiyacı yavaş yavaş tamamlanmaktadır. Şunu unutmayalım ki bir âlim en az 30 senede yetişir. Bu 30 sene 30 yaş demek değildir. Yani ilme başladığı tarihten itibaren 30 sene sonra âlim olabilir. En zor şey de budur.
Takdîs-i nimet olarak söylüyorum ki, bugün memleketimizde hakikaten kafası çalışan, aklını kullanan ilim adamları yetişmiştir ve yetişmektedir. Bu, sevindirici bir husustur. Biz de vakıf olarak bu âlimler kanalıyla insanlığa daha faydalı hizmetlerde bulunabiliriz. Bizim toplantılarımızı takip eden ve davet ettiğimizde iştirak eden ilim adamlarımıza bu vesile ile teşekkürlerimi sunuyorum.
Bugün bu toplantıda “Kur’ân-ı Kerim’de Gayb Meselesi” konusu ele alınacaktır. Bu konuda yine bu salonda 12-13 Ekim 2002’de de bir toplantı yapılmıştı; bu toplantı onun bir devamı ve mütemmimidir.
Bir giriş mahiyetinde birkaç hususa temas etmek istiyorum:
Gayb, Arapça bir kelimedir. Türkçe’si, görünmeyen, farkına varılmayan demektir. Gayb kelimesinin lügat mânâsı, arazideki çukur yerdir. Baktığınızda o çukur yeri göremiyorsunuz. İşte seviye altında kalan ve görünmeyen kısma gayb denir. Gayb, gözle görülmez; ama vardır.
Benim yaptığım kısa bir araştırmaya göre, Kur’ân-ı Kerim’de gaybla ilgili âyetlere baktığımız zaman, gaybın bir çok mânâsının olduğunu görüyoruz: Gaybın birinci mânâsı, Allah demektir. Bakara Sûresi’nin 3. âyetinde “Onlar Gayba inanırlar ve namazlarını dosdoğru kılarlar” buyuruluyor. Bu âyette gayba imandan sonra, namaz kılarlar deniliyor. Bir insanın namaz kılabilmesi için önce Allah’a inanması gerekir. Başka türlü namaz kılamaz. Demek ki, buradaki mânâ “ Allah’a inananlar ve namaz kılanlar” şeklindedir.
Kur’ân-ı Kerim’de gayb kelimesi tekrar ediliyor. Ancak bir çok yerde “bâ” harf-i cerriyle geldiğinde gayb hep Allah mânâsınadır. Bu çok enteresandır. Asıl bu noktada araştırma yapmak gerekiyor. Neden gayba iman önemlidir? Çünkü gayba imanın içinde Allah’a iman birinci meseledir. Allah’a inanmak gayba inanmak demektir. Nitekim Peygamber Efendimiz “Allah’ın zâtıyla uğraşmayın, yani zâtı hakkında düşünmeyin, sıfatlarıyla düşünün ve onunla Allah’ı anlamaya çalışın” buyurmuşlardır.
“İslâm Düşüncesinde Gayb Problemi” konusunda ilim adamlarımız hazırlık yaptılar ve elde ettikleri neticeleri burada ortaya koyacaklar.
Bu vesile ile bugünkü toplantımızda tebliğ sunacak ve müzakere yapacak arkadaşlara başarılar diliyorum.
Hepinizi tekrar hürmetle selamlıyorum ve Cenâb-ı Hakk’dan bu türlü faaliyetlerin devamını diliyorum.
KAPANIŞ KONUŞMASI
Prof. Dr. Ali ÖZEK
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Başkanı
Değerli misafirler, ilim adamları, kıymetli dostlarım.
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı’nın şimdiye kadar yaptığı pek çok tartışmalı ilmî toplantılara katıldınız. Bugün de bu toplantılar serisinden birini daha burada ikmal etmiş bulunuyoruz. Bu vesile ile önce, vakfımız adına bu organizede vazife yapan görevlilere teşekkürlerimi, takdirlerimi, şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca, böyle ilmî toplantılara tebliğ ve müzakere metni hazırlayarak katılan ilim adamlarına hâssaten vakıf adına şükranlarımı sunuyorum. Malumunuz, bu faaliyetlerin temeli ilim adamlarıdır. Bizler, ilim adamlarına değer verdiğimiz ölçüde neticeler elde ederiz.
Yüksek müsaadelerinizle şunu arz etmek istiyorum: Bir toplantıda ben “İlim adamları sağmal inek gibidir” dedim. Bu sözüm çok tenkit edildi. Bunu niçin söylediğimi belirtmek istiyorum. İnsanlığa en faydalı zümre ilim adamlarıdır. Zira ilim adamları gece-gündüz demeden, durmadan çalışarak elde ettikleri ilmî neticeleri insanlığa sunarlar. Sağmal hayvanlar da durmadan yerler ve insan için en faydalı gıdası; eti ve sütü üretir.
İnsanlara eşek derseniz kızar; ama aslan derseniz hoşuna gider. Bu, insanoğlunun anlayışıyla ilgili bir meseledir. Benim burada en çok takdir ettiğim ve teşekkür etmek istediğim ve hayran olduğum zümre, ilim adamlarıdır. Özellikle bu konularda tebliğ sunan ve düşündüklerini kendisine saklamayıp topluma, insanlara aktaran, cemiyeti bilgi yönünden yükselten ilim adamlarına millet olarak büyük borcumuz vardır. Her sahada çalışan ilim adamının değeri aynıdır.
Meselâ, yolda giderken arabanız bozulsa, etraftan 20-50 kişi toplansa, eğer aralarında arızadan anlayan bir kişi yoksa, bunlar arabayı çalıştıramazlar; ama, bir tamirci çırağı bu işi halleder. Neden? Çünkü onda bilgi var. Bilginin önemini anlamak için buna bakmak lâzımdır. Keza, birisi hasta olsa, yanındakiler bir şey yapamaz; ama, bir doktor ona yardımda bulunabilir. Onun için bilen insanın değeri çok büyüktür. İSAV da ilmî çalışmalar yapmak ve bu yoldan ilim adamları yetiştirmek maksadıyla kurulmuştur.
Bu toplantılara bizzat katılıp burada saatlerce, gün boyunca bu çok zor ve ağır olan ilmî konuşmaları dinleyen ve bundan istifade etmek isteyen hâzirûna ve tüm misafirlerimize takdirlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Şu da çok önemli. Meselâ, biz ilim adamlarını buraya toplasak, onlar da fevkalâde güzel çalışmalarını sunsalar; fakat salonda kimse bulunmasa bu da olmaz ve çok büyük bir eksiklik olur. Dolayısıyla bu gibi toplantılarda dinleyicilerin önemi de büyüktür. Dinleyen yoksa konuşmanın önemi yoktur.
“Ya âlim ol, ya da dinleyici ol”. “Bilmediğin bir şey varsa bunu bilenden sor”. “Her bilenden daha iyi bilen birisi vardır” sözlerini hatırlatarak konuşmama son veriyor ve bu vesile ile hepinize sıhhat, afiyet ve hayırlı başarılar diliyorum.
Benzer Konular
İSLAM VE DEMOKRASİ TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI
İSAV, bugüne kadar millî ve milletlerarası 57 tane Tartışmalı İlmî Toplantı yapmış ve bunların ürünlerini kitap hâline getirmiştir. Beşinci Uluslararası Tartışmalı İlmî Toplantının konusu İslâm ve Demokrasidir.
MATURİDİ TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Araştırma Vakfınn müştereken düzenlenlediği "Büyük Türk Bilgini İmam Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik” konulu Tartışmalı İlmî Toplantı 22 Mayıs 2009 Cuma günü, 14.00-19.00 saatleri arasında Bağlarbaşı Kültür Merkezi Salonu’nda; 23-24 Mayıs 2009 Cumartesi ve Pazar günleri ise 09.30-19.00 saatleri arasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Salonu’nda akdedilmiştir. Bu toplantının açılış konuşmasının Türkçe, Arapça ve İngilizce metinlerine ulaşmak için TIKLAYINIZ...
Namaz ve cami
18-19 Ekim 2008 tarihinde yapılan Namaz ve cami konulu toplantının açış konuşması