Misyonerlik Faaliyetleri ve Hıristiyanlık

14 Temmuz 2006

 

 

 

 

 

Misyonerlik Faaliyetleri ve

HIRİSTİYANLIK

 

 

 

Prof. Dr. Ali ÖZEK

İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Başkanı

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu broşür İslâmî İlimler Araştırma Vakfı’nca hazırlatılmıştır.

İSLÂMÎ İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI

Araştırma–İnceleme Dizisi: 13

1. Baskı, İstanbul 2005

 

 

 

 

 

 

 

 

Tashih ve Sayfa Tertibi:

Dr. İsmail KURT

 

 

 

 

 

 

 

 

Baskı:

Marmara Reklam Ltd.

0212-612 99 87

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İSLÂMÎ İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI

Kıztaşı, Kâmilpaşa Sk. 34260 Fatih/İst.

Tel : (+90  212) 523 54 57  Fax : 0212 523 65 37

E-Mail: [email protected]   Web Site: http:/www.isavvakfi.org

 

  HIRİSTİYANLIK NEDİR?

 

Giriş

Bu kitapçık, Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için faaliyet gösteren misyonerlerin, insanları çağırdığı Hıristiyanlığın nasıl bir din olduğunu ortaya koymak için hazırlanmıştır.

Hıristiyanlarla Müslümanlar 1400 seneden beri bir arada yaşamışlar ve birbirleriyle çok iyi anlaşmışlardır. Bu iyi geçinmeyi bozanlar veya bozulmasını isteyenler siyasetçilerle aşırı dincilerdir.

Kur’ân’da Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin”[1] buyurulmaktadır.

Bütün din mensuplarının kendi dinlerini normal yoldan tebliğ etme, anlatma hakkı vardır. Fakat bu, zorlama ve ısrarla olmamalıdır. İnsanlar dinini kendi hür iradeleriyle seçmelidir.

***

Günümüzde Batı dünyasına hâkim olan Hıristiyanlık, doğuyu da Hıristiyanlaştırma amacındadır ve bu sebepledir ki Asya kıtası ile dünyanın diğer yörelerinde de yayılma gayreti ve faaliyeti içindedir. Bunu Katolik Hıristiyanlığın ruhani lideri Papa Jean Paul II, 1999 yılında yaptığı Noel konuşmasında “Birinci bin yılda Avrupa’yı, İkinci bin yılda Afrika ve Amerika kıtasını Hıristiyanlaştırdık. Üçüncü bin yılda ise hedefimiz Asya’dır” diyerek  ifade etmiştir.

Bugün Müslümanların yoğun olarak bulunduğu Asya kıtasını Hıristiyanlaştırmak sadece Katoliklerin hedefi değildir. Katoliklerin yanında başta Protestanlar olmak üzere diğer Hıristiyan mezhep ve akımlar da Hıristiyan olmayanları Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar. Hatta sadece Hıristiyan olmayanları Hıristiyanlaştırma çalışmaları ile yetinilmemekte, her Hıristiyan mezhebi başka mezheplere mensup Hıristiyanları da kendi mezhebine çekmek için yoğun bir faaliyet içinde bulunmaktadır. Ortodoks iken Katolik veya Protestan olan Ermeniler ve Süryaniler veya Nesturi iken Katolik olan Keldanîler buna örnektir.

Yoğun ve sistemli bir misyonerlik faaliyetinin yapıldığı günümüzde, hele iletişim araçlarının böylesine çeşitlendiği ve yaygınlaştığı bir ortamda Hıristiyanlığı anlatan kişi ve yayınlarla karşılaşmamak mümkün değildir. Ülkemizde de Hıristiyanlıkla ilgili yayınlar yapan, kitap ve broşürler neşreden yayınevleri, radyolar, internet’te her gün sayıları artan çeşitli siteler hatta günlük gazetelerde çeşitli ilânlar mevcuttur ve bunlar hem Hıristiyanlığın propagandasını yapmakta, hem de İslâm dini ile ilgili yalan yanlış bilgilerle halkın zihnini karıştırmaktadır. Bu sebepledir ki Hıristiyanlıkla ilgili doğru bilgilenmeye, gerçekleri öğrenmeye ve bilmeye ihtiyaç vardır.

  GÜNÜMÜZ HIRİSTİYAN DÜNYASI Bugün dünyada iki milyar civarında Hıristiyan vardır ancak Hıristiyanlık bütüncül bir yapı arz etmemektedir. Bu dinin tanrı inancındaki çokluk(üçlü birlik), kutsal kitaplarındaki çokluk ve çeşitlilik(dört İncil ve diğer bölümler) âdeta inananların düşünce ve örgütlenmelerine de yansımıştır ve gerek inanç gerekse ibadet ve uygulama açısından birbirinden farklı ve hepsi de gerçek Hıristiyanlığı kendisinin temsil ettiğini iddia eden çok sayıda kilise (mezhep), akım (movement) ve dini grup (denomination) ortaya çıkmıştır.          

 

Günümüzde Hıristiyanlık Dört Ana Gruba Ayrılmaktadır:

1-   KATOLİKLER: Hıristiyanların çoğunluğu bu kiliseye (mezhep) mensuptur. Dini merkez Vatikan, ruhani lider Papadır. Sayıları 1 milyar civarındadır.

Katolikler de kendi aralarında önce Latin Katolikler ve Doğu Katolikleri olmak üzere ikiye; Latin Katolikler de Roma Katolik Kilisesi ve Eski Katolik Kiliseleri olmak üzere tekrar ikiye ayrılmaktadır.

2-   ORTODOKSLAR: Katoliklik gibi tek merkezli değildir. Toplam 16 otosefal (bağımsız) ve 5 otonom kiliseden oluşmaktadır. Otosefal kiliseler kendi liderlerini kendileri seçen bağımsız kiliselerdir ve Patrik veya piskoposlarca yönetilmektedir. Otonom kiliseler ise iç işlerinde serbest fakat bir otosefal kiliseye bağlıdırlar. Ortodoks Patriklikler arasında yetki mücadelesi ve tartışması vardır. Dünya ortodokslarının sayısı 300 milyon civarındadır.

3-   PROTESTANLAR: Katolik ve Ortodoksların dışındaki üçüncü büyük grup Protestanlardır ki onlar da kendi içlerinde dört temel ve çok sayıda alt gruba ayrılırlar. Protestanlık’ın dört temel grubunu Lutheran Kiliseler, Reforme ve Presbiterien Kiliseler, Anglikan Kilisesi ve Bağımsız Kiliseler oluşturmaktadır ki bu sonuncular Methodistler, Baptistler, Congregationalistler ve benzeri çok sayıda alt gruba bölünmüşlerdir.

4-   AYRILMIŞ DOĞU HIRİSTİYANLARI: Bu grupta da Efes Konsilinde(431) görüşleri reddedilen Nesturîler (Asurîler) ile Kadıköy konsili (451) kararlarını kabul etmeyen Ermeniler, Süryaniler, Kıbtîler ve Habeş Kilisesi yer almaktadır.

5-   BAĞIMSIZ HIRİSTİYANLAR: Bu dört ana grubun dışında, bunlardan hiçbirine dahil olmayan Hıristiyanlar da vardır ki Yahova Şahitlerini ve Uniatarien’leri buna örnek gösterebiliriz.

Bu farklı mezhep ve hareketlerin kendi aralarında inanç ve yorum ile uygulama alanında köklü ayrılıklar vardır. Bu ayrılıklar tarih boyunca derin çatışmalara ve bölünmelere sebep olmuş, Hıristiyan dünyada yüzyıllarca süren din savaşları meydana gelmiş, Hıristiyanlar birbirlerini katletmiştir. XVI. yüzyıl Avrupa’sında özellikle 1562-1598 arasında Fransa’da patlak veren ve Katoliklerle Calvincileri birbirine düşüren çatışmalar buna örnektir. Katolik Kilisesi 1054 tarihinde Ortodoks Kilisesini aforoz etmiş, buna karşılık Ortodoks Kilisesi de papalığı ve Katolik Kilisesini aforoz etmiştir.

IV. Haçlı Seferi esnasında Lâtin Hıristiyan ordusu, Ortodoks İstanbul’u işgal etmiş ve yağmalamış, Ortodokslar ise İstanbul’u terk etmek zorunda kalmışlardır. Öte yandan Katolik Kilisesi Luther ve Reform hareketini ve Protestanlığı aforoz etmiş, buna karşılık da Luther, Papa’yı deccal olarak nitelemiş ve Papalığı ağır bir dille eleştirmiştir. 24 Ağustos 1572’de Fransa’da özellikle de Paris’te binlerce Protestan, Katoliklerce katledilmiştir. Bugün bile hâlâ İrlanda’da Katolik-Protestan çatışması devam etmektedir.

Geçmişte birbirine söylemediğini bırakmamış ve diğerini dinsizlikle itham etmiş kiliselerin her biri bugün Hıristiyanlığın sevgi dini olduğunu iddia ederek gerçek Hıristiyanlığı kendilerinin temsil ettiğini ileri sürmekte, bunun propagandasını yapmakta, kendine taraftar kazanmaya çalışmaktadır.

Her biri kendini gerçek ve doğru Hıristiyan olarak takdim eden bu kadar çok mezhep, cemaat ve grup karşısında hangisinin doğru söylediğini bilmek gerçekten zordur ve şaşırmamak mümkün değildir. Halbuki Müslümanlıkta kardeşlik, sevgi, hoşgörü, yardımlaşma, in­san haklarına saygı vardır. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Kur’ân’da “Müslümanlar ancak kardeştir.”[2] âyeti vardır.

Böylesine bölünmüşlük arz eden Hıristiyanlık acaba gerçekte nedir ve niçin bu kadar çok bölünmüştür?

 

HIRİSTİYAN KİMDİR?

Hıristiyan, Hristos’a (Mesih) tabi olan yani Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu ve Mesih olduğuna inanan, Onun yolundan giden demektir.

Hıristiyan kelimesi tarihte ilk defa, Hz. İsa’dan sonra ve muhtemelen 43 tarihinde, Hz. İsa’yı Mesih olarak kabul edip ona tabi olan Antakyalılar için kullanılmıştır[3].

 

HIRİSTİYANLIK NEDİR?

Hıristiyanlık İsa’yı Tanrı’nın oğlu kabul edip kurtuluşun ancak Onunla mümkün olabileceğine inanmaktır.

Yahudilik ve İslâm gibi dinlerin aksine Hıristiyanlık, şahıs üzerine kurulu yani İsa Mesih’in şahsı, hayatı ve öğretisi üzerine temellenen bir dindir. Hıristiyanlık inancı bir “Kitap dini” değildir[4]. Yahudilik’te Tevrat, İslâm’da Kur’ân-ı Kerim ön plânda iken Hıristiyanlık’ta Hz. İsa dinin merkezindedir ve onunla ilgili inanç ve telâkkiler dinin özünü oluşturur.

Hıristiyanlık, Hz. İsa’yı Tanrı’nın oğlu, dolayısıyla Tanrı ve Mesih kabul edip yalnızca bu inancın insanı kuruluşa erdirebileceğine inanmaktır. Hıristiyan olabilmek için Mesih İsa’nın, Tanrı’nın oğlu olduğuna inanmak şarttır[5]. Pavlus bunu “İsa Rabdir diye dilinle ikrar edersen ve Allah’ın onu ölülerden dirilttiğine yüreğinle iman edersen kurtulacaksın” diye ifade etmektedir[6]. Bu sebepledir ki Hıristiyan iman esaslarının başında “Yerin ve göğün yaratanı, her şeye kadir Tanrı Baba’ya, Tanrı’nın biricik oğlu Rab Mesih İsa’ya inanıyorum” ifadesi yer almaktadır.

Hangi mezhep veya kiliseye mensup olursa olsun bütün Hıristiyanlar vaftiz, iman esasları ve ilk konsillerde müşterektirler[7].

Hıristiyanların Hz. İsa’yı Rab kabul etmeleri Kurân’da tenkit edilmiştir: "Allah, "Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Beni ve annemi Allah'tan başka iki tanrı olarak benimseyin dedin?" demişti de, "Haşa, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz; eğer söylemiş-sem, şüphesiz Sen onu bilirsin; Sen, benim içimde olanı bilirsin; ben Senin içinde olanı bilmem; doğrusu görülmeyeni bilen ancak Sensin" demişti, "Ben onlara sadece Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şahittim. Beni aralarından aldığında onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şahitsin."[8]

Hıristiyanlıkta H. İsa’yı ilâhlaştırmak, Hz. İsa’nın öğretilerine ve Tevrat inancına aykırıdır.

 

HIRİSTİYANLIĞIN TEMEL PRENSİPLERİ

NE ZAMAN ve NASIL BELİRLENMİŞTİR?

Hıristiyanlığın temel prensipleri Hz. İsa’dan çok sonra ve uzun bir tarihî süreç içinde, çeşitli din bilginlerinin ve din adamlarının gerçekleştirdikleri konsil adı verilen toplantılarda, derin görüş ayrılıklarının ortaya çıktığı ciddi tartışmalar sonucunda belirlenmiştir. Hal böyle olunca Hıristiyanların inancı genel olarak sonradan ortaya atılmış beşerî düşüncelerdir.

Hıristiyanlık tarihinde Hz. İsa’dan hemen sonra başlayan ihtilaf ve görüş ayrılıkları asırlar boyu sürmüş, başta Tanrı ve Onun oğlu diye takdim edilen Hz. İsa’nın kimliği, tabiatı, şahsiyeti, ilâhlığı ve insanlığı olmak üzere Kutsal Ruh’un mahiyeti, kutsal kitapların durumu, Yahudi şeriatına karşı tutum ve benzeri çeşitli konular tartışılmış, bu konularda görüş ayrılıkları ortaya çıkmış, Hıristiyan-lığın inanç esasları bu konsillerde belirlenmiş ve o tarihe kadar Hıristiyan önderleri olan pek çok düşünür veya din adamı, fikirlerinden dolayı Hıristiyanlığın dışına atılmış ve kâfir ilân edilmiştir. Çünkü, ortaya atılan görüşlerin Hz. İsa ile hiç bir ilgisi yoktur.

 

 

 

HIRİSTİYANLIKTAKİ İMAN ESASLARI

Hıristiyanlıktaki iman esasları, bazıları dışında[9] bir bütün olarak ve bugünkü şekliyle kutsal kitapta belirtilmediği için, bu ihtiyacı gidermek üzere konsiller toplanmış, çeşitli çalışmalar yapılmış, farklı devirlerin ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda değişik inanç esasları tesbit edilmiştir[10].

Bu amentüler arasında ikisinin kilise hayatında ayrı bir yeri vardır ki bunlar da Havarilerin Amentüsü ve İznik-İstanbul İnanç İlkeleri’dir.

Hıristiyanlıkta ilk iman ikrarı vaftiz esnasında ve Üçlü-Birlik (teslis) adına yapıldığı için ilk iman esasları formülü (amentü) Vaftiz İnanç İlkeleri veya Havarilerin İnanç İlkeleri diye adlandırılmakta ve yaratıcı Baba Tanrı’yı, kurtarıcı Oğul Tanrıyı ve kutsayıcı Kutsal Ruhu içermektedir. Havarilerin imanının bir özeti kabul edilen Havarilerin Amentüsü’nün havarilerce tesbit edildiği rivayetinin dayanağı yoktur. Bu amentü, ikinci asırda Roma’da kullanılan vaftiz amentüsünün geliştirilmiş şeklidir[11]. Menşei üçüncü veya dördüncü asra kadar çıkmakta ve Roma Katolik Kilisesi İlmihalinin esasını teşkil etmektedir.

İznik-İstanbul İman Esasları diye adlandırılan amentü ise İznik(325) ve İstanbul(381) konsillerinde belirlen-diği için önemlidir ve doğu ve batıdaki büyük Hıristiyan mezheplerince kabul edilmektedir. Bu inanç esasları şöyledir:

“Görünen ve görünmeyen varlıkların yaratanı, yeri ve göğü yaratan her şeye kadir Tanrı Babaya inanıyorum.

Tanrının biricik Oğlu, tek Rab ve ezelde Babadan doğmuş olan Mesih İsa’ya inanıyorum: O Tanrı’dan gelen Tanrı, Nurdan nur, Gerçek Tanrıdan Gerçek Tanrıdır. Yaratılmış olmayıp, Baba ile aynı özdedir ve her şey onun aracılığı ile yaratılmıştır. Biz insanlar ve bizim kurtuluşumuz için gökten inmiş, Kutsal Ruhun kudretiyle vücut bulmuş, Bakire Meryem’den doğmuştur. Pontius Platus döneminde bizler uğruna çarmıha gerilmiş, acı çekerek ölmüş, gömülmüş ve kutsal kitaplarda yazıldığı gibi üç gün sonra dirilmiş ve göğe çıkmıştır. Ba­banın sağında oturmaktadır. Dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla şanla yeniden gelecek ve hükümdarlığının sonu gelmeyecektir.

Peygamberlerin ağzıyla konuşmuş olan, Baba ve Oğuldan çıkıp, Baba ve Oğul ile birlikte tapılan ve yüceltilen, hayatın kaynağı ve Rab olan Kutsal Ruha inanıyorum. Havarilere dayanan, Katolik ve kutsal olan tek kiliseye inanıyorum.

Vaftiz olunarak günahların bağışlanacağını kabul ediyorum. Ölülerin dirilişini ve ebedî hayatı bekliyorum”[12].

Şöyle bir düşünün! Bunları söyleyenler sanki bu işleri bizzat görmüşler veya gören birisi onlara anlatmış da ondan sonra bunlar yazılmış. Bu nasıl oluyor?

İman esaslarında da görüldüğü gibi Hıristiyanlığın özü ve esası teslis (Üçlü birlik) inancıdır. Unitarienler gibi monoteist Hıristiyanlar ile Yahova Şahitleri dışındaki bütün Hıristiyanlar teslise inanmakta-dırlar. Zaten vaftiz olmadan ve teslis inancını kabul etmeden Hıristiyan olunamaz. Vaftizi kim, ne zaman icat etmiştir?

 

TESLİS NEDİR ve NASIL OLUŞMUŞTUR?

Hıristiyanlıktaki farklı inançların ortak noktası teslis inancıdır. Tanrı ile ilgili Hıristiyan inancını ifade etmesi açısından Teslis inancı Hıristiyanlığın merkezinde yer almakta ve Hıristiyanlığın kalbini oluşturmaktadır. Teslis inancı Hıristiyanları hem başka inançlardan ayıran hem de farklı mezhep ve kiliseleri birleştiren bir dogmadır.

Hıristiyanlara göre teslis inancı birden çok tanrıya, üçlü tanrı gruplarına inanan dinlerden mesela Hinduizm-deki Vişnu, Şiva ve Brahma üçlüsünden farklıdır. Çünkü Hıristiyanlar politeist değil monoteist olduklarını kabul etmektedirler. Ancak onların monoteizmi Yahudilik ve İslâm’daki tek Tanrı inancından da farklıdır.

Hıristiyanlara göre Teslis, tek bir Tanrıda üç kişi olduğunu kabul etmektir. Hıristiyan teolojisi teslisi benim-semekle üç tanrı olduğunu değil, tek bir Tanrıda üç ayrı kişilik olduğunu ifade etmektedir. Tanrıdaki kişiler biricik tanrısallığı kendi aralarında paylaşmış değiller ama her biri tamamen Tanrı’dır. Baba aynen Oğul gibi, Oğul aynen Baba gibi, Baba ve Oğul Kutsal Ruh gibi bu gerçeğin kendisidirler yani tabiatları gereği tek Tanrıdırlar.

Tanrıdaki kişiler gerçekten birbirlerinden farklıdırlar. Oğul olan kişi Baba değildir, Baba olan kişi de Oğul değildir, Kutsal Ruh olan kişi de ne Babadır ne Oğuldur. Birbirlerinden farklıdırlar. Doğuran Babadır, Oğul doğandır, Kutsal Ruh gelendir. Onların her biri ayrı ayrı tanrıdır ancak onlar üç ayrı Tanrı değil tek Tanrıdırlar. Bu görüşleri dikkatle incelersek görürüz ki, bu yorumlar tamamen insan aklının ürünüdür.

Teslisi oluşturan unsurlardan Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ayrı ayrı tanrıdır fakat onlar üç tanrı değil tek tanrıdır yani bir üçe, üç de bire eşittir. Bunu akıl kabul etmez; bu sadece bir varsayımdır.

Görüldüğü gibi matematiğe de uymayan bu işlem Hıristiyanlarca gerçek kabul edilmekte, ancak bunun bir sır olduğu, dolayısıyla izahının yapılamayacağı belirtilmek-tedir.

Hıristiyanlar Tanrı’nın tek olduğunu kabul etmek-tedirler ancak bu tanrı ne Yahudilerin ne de Müslümanların tek olan Tanrısı gibi değildir. Kendisine Baba da denilen Tanrı tektir ama onlara göre Oğul diye nitelenen İsa Mesih de tanrıdır. Kutsal Ruh da tanrıdır ancak bunlar toplandı-ğında bir tek tanrı etmektedir.

Bu inanç Hıristiyanlarca da garip, anlaşılamaz ve izah edilemez görüldüğü halde yine de inanılmakta ve Hıris-tiyanlıktaki teslis inancını tevhit inancı ile bağdaştırmak yani Tanrı’nın aynı zamanda hem bir hem de üç olduğunu; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan teslisin, Tanrı’nın birliğine ters düşmediğini, onunla çelişmediğini ortaya koymak için çeşitli yorumlar yapılmıştır; ancak, bu inanç hâlâ anlaşılabilir değildir; çünkü, Hıristiyan imanı bir ta­raftan Eski Ahit vahyinin mutlak tek tanrıcılığına bağlı iken bir taraftan da İsa Mesih’in Rab ve Tanrı olduğuna inanmaktadır.

Bir izaha göre teslisi oluşturan şahıslar arasında bir hiyerarşi vardır ve Oğul olan Mesih, Babaya bağlı, Ondan neşet ettiği için ondan daha aşağı seviyede olan bir tür ikinci tanrıdır. İlâhî Kelâmı yaratılmış olarak kabul eden bu görüş IV. yüzyılda Ariusçuluk (Arianisme) olarak yayıl-mıştır. Arius, İsa’nın bütün varlıklardan önce yaratıldığını, dolayısıyla ezelî olmadığını yani Tanrı olmadığını ileri sürdüğü için İznik Konsilinde(325) aforoz edilmiştir.

Diğer bir izah tarzına göre İsa, sıradan bir insandır ve Tanrı tarafından, itaati sebebiyle evlat edinilmiş ve Tanrı’nın Oğlu payesine yükseltilmiştir.

Diğer bir yoruma göre Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, tek olan ilâhî gerçekliğin bizim için ortaya çıkan görünüş ve tezahür şekillerinden ibarettir. Başka bir yoruma göre Baba, Oğul ve Kutsal Ruh gerçekte üç ayrı Tanrı’dır (tritheisme) ve “birlik”, sadece bizim zihnimizde gerçek-leşmektedir.

İznik(325) ve İstanbul(381) konsilleri bu üç yorumu da reddetmiş, Tanrı’daki üç şahsın gerçek farklılığını; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un eşitliğini ve ezelden beri var olduklarını kabul etmiştir.

 

Hz. İSA KİMDİR?

Hıristiyanlık Tanrı merkezli (Theocentrique) olmaktan çok Mesih merkezlidir (Christocentrique) ve Hıristiyanlığı Hıristiyanlık yapan temel özellikler Hz. İsa ile ilgili hususlardır. Bu sebepledir ki Hz. İsa’nın kimliği önem taşımaktadır.

 

İncillerde İsa Mesih Kendini Nasıl Tanıtmaktadır?

Hıristiyanlar İsa’nın Tanrı’nın Oğlu yani Tanrı olduğunu kabul etmektedirler; fakat, acaba İsa kendini nasıl tanıtmaktadır?

Sinoptik(farklı) İncillerde de açıkça görüldüğü gibi İsa’nın kendisi için sıkça kullandığı terimlerden birisi İnsanoğlu’dur. Bu İsa’nın insan cinsine ait olduğunu göstermektedir. İsa gerçek bir insan olduğunun farkın-dadır[13]. Diğer taraftan İsa için kullanılan diğer bir terim “peygamber” terimidir. İncillerin verdiği bilgilere göre halk, İsa’yı peygamber olarak görmektedir[14]. İsa da kendini peygamber olarak görmektedir[15].

Kendisi için “insanoğlu” ve “peygamber” terimlerini kullanan İsa’nın, kendisi için “Mesih” ve “Tanrı oğlu” ifadelerini kullanmaması dikkat çekicidir. İncil yazarları onu böyle niteleseler de Sinoptik/farklı İncillerde İsa’nın kendisini “Tanrı oğlu” olarak nitelendirdiğine rastlanmaz.

İsa’nın, kendisi için “oğul” ve Tanrı için “baba” terimlerini kullanması Eski Ahit bağlamındadır ve oğul derken Tanrı’nın yarattığı, seçtiği, baba derken de yaratıcı, bizi seçen, koruyan anlamı kastedilmektedir.

Bugün Hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen İncillerin hiçbir yerinde Hz. İsa kendisini Tanrı olarak takdim etmemekte, bilakis bir olan Allah’a kulluk etmek gerektiğini belirtmektedir. Matta İncilinde O, “Rab Allah’ına tapınacak ve O’na kulluk edeceksin diye yazılmıştır” demekte ayrıca hiç kimsenin iki efendiye kulluk edemeyeceğini, hem Allah’a hem de mammona kulluk edilemeyeceğini belirtmektedir[16].

İncillere göre İsa Mesih, Baba dediği ve kendisini gönderen Allah’ın iradesine tabidir. Bu konuda İncillerde İsa’nın şu sözleri yer almaktadır: “Sizi kabul eden beni kabul eder ve beni kabul eden beni göndereni kabul eder”;[17] “Benim yemeğim beni gönderenin iradesini yapmak ve onun işini başarmaktır”; “Benim sözümü dinleyip beni gönderene iman edenin ebedî hayatı vardır”; “Ben kendiliğimden bir şey yapamam; işittiğim gibi hükmederim ve benim hükmüm doğrudur zira ben, kendi irademi değil; fakat, beni gönderenin iradesini ararım”  “Kendi irademi değil fakat beni gönderenin iradesini yapmak için gönderildim”  Diri olan Baba beni gönderdiği, ben de Baba vasıtasıyla yaşamakta olduğum gibi...”[18]

Bu ifadelerde de görüldüğü gibi İsa Mesih, kendisini gönderen Tanrı’nın iradesine tabidir.

 

İSA NASIL TANRILAŞTIRILDI?

İsa kendisini tanrı olarak takdim etmediği, tam aksine Allah tarafından gönderilmiş olduğunu, onun iradesini gerçekleştirmeye çalıştığını, sadece O’na kulluk edilmesi gerektiğini belirttiği halde daha sonra ilâhlaştırılmıştır. Hıristiyanlığı tevhid dini olmaktan çıkarıp teslis dini haline getirenlerin başında Pavlus gelmektedir.

Pavlus başlangıçta İsa Mesih’in mesajına karşı olduğu, Hıristiyanları cezalandırmaya çalıştığı halde daha sonra tam bir dönüş yapmış ve önceki suçlarını affettirmek istercesine İsa’yı ilâhlık mertebesine çıkarmıştır.

Pavlus’un, Mesih merkezli din anlayışı bütün Hıristiyan dogmalarının temelini oluşturmaktadır. Pavlus bedenlenen tanrısal oğul olarak insanlığın kurtuluşu için yeryüzünde yaşayan ve çarmıhta öldükten sonra tekrar dirilerek ilâhî âleme yükselen Rab İsa Mesih inancını yerleştirmiştir.

İsa’nın teolojisi teosentrik (Tanrı merkezli) bir yapıya sahiptir. Onun yaptığı çağrının özünde insanları, Tanrı’ya iman edip O’nun egemenliğine girmeğe davet vardır.

İsa’nın bu Tanrı merkezli din anlayışına karşılık Pavlus’un öğretilerinin temelini Kristosentrizm ya da Mesih merkezlilik düşüncesi teşkil eder. Pavlus’a göre İsa, tanrısal oğulun, insanlığın kurtuluşu için bedenlenmiş halidir, Mesih’tir. Pavlus’a göre kurtuluşun ye­gane yolu Mesih’e imandır.

İsa, kurtuluş için Tanrı’ya iman ile dinî kuralları uygulamayı gösterirken Pavlus, Tanrı’dan ziyade İsa Mesih’i ön plâna çıkarmaktadır.

İsa’nın öğretilerinde esas olan İsa’nın kendi şahsiyeti ya da kimliği deği

Benzer Konular

ÇAĞIMIZIN AHLAK BUNALIMI VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI

24-26 Nisan 2009 / İstanbul Topkapı-Eresin Hotel'de İslami İlimler Araştırma Vakfı tarafından gerçekleştirilen Çağımızın Ahlâk Bunalımı ve Çözüm Arayışları konulu Milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantı açılış konuşmasının Türkçe ve İngilizce metinlerinin tamamı için TIKLAYLINIZ.

HARAM KAZANÇ

Deriz ki, haram mal veya haramlardan gelen bir kazançla kurban kesilir. Zira kurban bir hayırdır, bir sadakadır. Bu konuda genel kaide, haram yerden elde edilen mal vs. mümkünse sahibine iade edilir. Şayet sahibi bilinmiyorsa sadaka olarak verilir. Devlete intikal ederse o da sadaka sayılır. Zira devlet amme hizmeti görmektedir. Haram karışan veya haram şüphesi taşıyan mallardan şüphe edilen miktarın hayra verilmesiyle o mal temizlenmiş olur. Verilmemiş zekâtlar da ana sermaye içinde haram mal gibidir. Zira zekât miktarı kadar mal başkasına aittir.

İBADET ve MÜESSESE OLARAK ZEKAT

Giriş, Zekat ve sadakanın manası, fakirlik problemi, zekatın tarihçesi, zekatın dindeki yeri, müessese olarak zekat, Zekat mükellefleri, zekata tabi mallar, zekatı farz olan malın şartları, Zekata tabi mallar, Zekatın sarf yerleri ve teslim usulü, Zekatın toplanması ve dağıtımı Fert ve cemiyet hayatında zekatın yeri ve önemi, Fıtır sadakası ve zekatın dışındaki mali mükellefiyetler bu eserde ele alınmıştır.