Ali Özek-Mehmet Erdoğan mülakatı

01 Mayis 2021

Ali Özek İle Mehmet  Erdoğan’ın şöyleşisi

 

Bir sistemin üzerinde senelerce yürüdük. Ama keşfedilmesi önemli olayları keşfetmekte geciktik Biz. Bunlar nedir? Genel olarak İslam tarihine baktığımız zaman (40 sn anlaşılmıyor) benim araştırmama göre böyle. Şimdi önce Resulullah efendimiz Mekke devrinde tebliğ ile ilgilendi ama uygulamada yetkisi yoktu. Yani yetkili olmak için peygamberliğe bir ilave gerekiyordu. Sırf peygamber olmak yetki kullanmayı gerektirmiyor. Tebliğ ile ilgileniyor sadece  ama yetki olması için devlet reisliği lazım. Bu çünkü ulu’l-azm peygamberlerde ki Hz. Musa gibi Hz Süleyman, Davut vs bunlar bizim peygamberimiz. Bu resul nebi dediğimiz ki bunlar müteradif kullanılabilir, esas ayrım yöneticilik yapan peygamberler, devlet reisliği yapan peygamberler gerçek resullerdir.

Dolayısıyla Medine devrine geldiği zaman da peygamberimiz artık resuldür ve devlet reisidir. Resmen siyasetle meşgul oluyor, hem bir peygamber hem bir siyasi idarecidir. Şimdi meseleye bu açıdan bakmaya başladım ben son zamanlarda.

Erdoğan H.:hocam bir soru sorabilir miyim? o siyaset etme yetkisini de Allah’tan mı aldı  ümmet mi beyat yoluyla verdi?

A.Ö. :

Allahtanaldı. çünkü peygamberler ne yaptıysa, buna dikkat edelim peygamberin yaptığı her şey Allah’ın emrine muvafıktir. Kuran-ı Kerim’de sayısını tam bilmiyorum ama bini aşmış =atiullahe ve atiurresule= vardır. Bu kelime ve bu manada binlerce ayet geçiyor. O yüzden peygamberin yaptığı her şey Allah’ın seçip gönderdiği peygamberine emirleridir. Çünkü peygamberler masumdur diyoruz ya onun aldığı görevi yapmada bir eksiği olmaz. Olsa bile Allah onu düzeltir. Bizim zaten literatürümüzde bunlar kelam ilminde açık açık ifade edilmiştir.. Peygamberler masumdur, peygamberlerden hata sadır olmaz.  Peygamber hata eder mi etmez mi bunlar tartışılmış meselelerdir. biliyorsun kitaplarımızda geniş bir şekilde. Muttefakun aleyh olan kanaat  peygamberler hata etmezler, nerede etmezler tebliğde hata etmezler. Beşer olarak olur Allah onu düzeltir O halde peygamberlerden idareci olduğu zamanlarda, zaten idareci olduğu zaman vahiy gelmeye devam ediyor biliyorsunuz. Şimdi Mekke’de inen sureler var Medine’de inen sureler var. İşin enteresan noktası Medine’de inenler ….. Şimdi Medine devrinde işin bir enteresan tarafı da peygamberimizin hayatı aşağı yukarı biliniyor, hem sahabe gördüğünü hem ezberlemeye çalışıyor, hem de peygamberin hayat tarzını takip ediyor  Sahabe, soru soruyor, sorguluyor, çok önemli bir şey. Sahabe-i kiram hani  demokrasilerde tenkit sistemi var ya, muhalefet vs.  araştırdığımız zaman peygamberle sahabesi arasında bu aynen var. Önce peygambere danışıyor, sahabe görüşünü bildiriyor. Ama vahiyle ilgili noktalarda sahabe soruyor, elimizde bir sürü delil var. Bu Allah tarafından vahiy midir kendin mi bunu söylüyorsun. Diye sahabe  soruyor.  Bunlar var. Bunların olması bize neyi gösteriyor, resul sahabeyi kiramı soru sormakta tenkitte serbest bırakmıştır. Ama Medine’nin bir devrinde soru sormayı yasakladı.

 

Erdoğan Hocam .: Nasıl biraz daha açar mısınız?

A.Ö.: Seneyi tam hatırlamıyorum ama dini konularda soru sormayı yasakladı. sebep de eski kavimler çok soru sordular diye helak oldular diye, sadece taşradan gelenlere yasak değil. Burda bir incelik var bak, Medine’de oturan devamlı onla muhatap olanların soru sorması yasak. Müslüman olmak için taşradan gelenlere soru sormak serbest. Onun için bak siyer kitaplarında vardır bu. Bir eşleşme devri var. Herkesin işi gücü var ya bu soru sorma başladığında bir gün biri onun yanında kalıyor diğeri işine gidiyor, taşradan gelen soru sorduğunda kalan kişi arkadaşına cevabı iletecek.  Bak ne kadar dikkat ediyorlar. Soru dışında olaylarla ilgili peygamber istişaresini yapıyor. Bana göre benim araştırmama göre Müslümanların düştüğü bu kötü durumun sebebi Müslümanları yöneten bir otoritenin olmamasıdır. Müslümanlık ancak otorite ile yürür. Bizim tarihimizde ümera’ül-mü’minin devrine, halifer fevri diyoruz Halbuki  bu tabir yanlıştır  ve sonradan kullanılmıştır bu devirde Hz. Ebubekir’in devri 2 yıl üç aydır, Hz Ömer’in biraz daha uzun. Hz Ömer devrinde halifelik yok şura meclisi vardır.. Bu meclisin teşekkülü halifenin yetkilerini kısıtlamıyor, ama halife istişareye yöneliyor. Bu meclisin de halife ile tartışma, onu ikaz etme yetkisi var. Osmanlı döneminde şeyhülislamlık var. çok enteresandır, şeyhülislamın protokoldeki yeri sadrazamdan önce geliyor. Neden? Çünkü İslam için bir otorite lazım, padişah İslam için bir otorite olamıyor. Onun için şeyhülislam padişahtan sonra ikinci adamdır. Ve enteresandır TC kurulduğunda diyanet işleri başkanlığı oluşturuluyor. Mustafa Kemal aynı sistemi kuruyor. Müslümanlar onu sevse de sevmese de bana göre bu dine hizmet etmiş birisidir. Neden iki şey çok önemli, anayasaya devletin dini İslam’dır kaydını koydu. İki, Diyanet işleri başkanının  protokoleki yeri başbakandab önce geliyorç İlk diyanet işleri başkanı Rifat Börekçinin yeri başbakandan öncedir.  . Bizim insanımız araştırmıyor. bu da maaşla tayin edilmiş. RifatBörekçi’nin maaşı 55 lira İnönü’nün 50 lira. Sonra hepsi değişti tabi ayrı mesele. Şimdi diyeceğim odur ki otorite lazım., Diyanet İşleri başkanının  makamı kanunla düzeltilmeli. Atatürkün yatığı gibi kanunla düzeltilmesi gerekiyor. Devlet DİB’nı otorite haline getirebilir. Demek istediğim şu mezheplerin teşekkülünden önceki Müslümanlık esastır. Mezhep görüştür, yoldur. İslam mezheplerden önceki Müslümanlık yani birinci asırdaki Müslümanlıktır. Bu ne demektir, 1. asırda yaşayan Müslümanların uyguladıkları bir Müslümanlık var, bence esas budur. Müslümanlığı, ben öyle düşünüyorum, peygamber vahiy geldi diyor ona inanıyorum, gelen vahyi Kurandır, sahabe yazmış bize intikal etmiştir. Bize intikal eden Kuran. Yani Kuran’ın Allah tarafından vahyedildiğini bize kim söyledi. Peygamber. O zaman din nedir? Din peygamberin yaptıkları ve yapmadıkları, emrettikleri ve yasakladıklarından ibarettir. Bunun dışında bir din düşünemeyiz. Şimdi gelelim peygamberin Medine döneminde 10 senelik yönetici dönemine. Peygamber devletin reisidir. Mahkemeler yapmıştır, komutanlık yapmıştır. Bunların hepsini peygamber uyguladı, seferlere çıktı, savaştı. Peygamberin bu on sene devrinde yaşadıkları ve yaşattıkları, yasakladıkları ve yapılmasını emrettikleri işte İslam budur. Bunun dışında sonradan ortaya konmuş Müslümanlık var, Tarikatlar, tasavvuf vs  mezheplerin ortaya çıkışı hicri 5. asırdan itibaren var. Bunların hiçbiri İslam’ın özünde yoktur. Bunların bir otorite tarafından ortaya konması ve Müslümanların irşad edilmesi lazımdır. Şimdi peygamberin görevi tebliğ olduğuna göre biz zorla Müslümanlığı uygulatamayız. Hem peygamberin böyle görevi yok hem bizim. Ancak Allah’ın koyduğu kanunlar var, müeyyideli. Peygamber onları uygulamıştır. Peygamberin uyguladığı müeyyideli yasaklar ne ise  onun dışında da biz dine ilave yapamayız. Ama bunlar yapılmış neden? Farz, vacip,mendup,müstehab kaideler konmuş, haram helal tespit edilmiş  ama bugünkü usul’ul fıkıhta geçen haramlar, helaller vs sünnette yok. sünneti araştırdığımız zamanda yok. Bir örnek vereceğim, oyun eğlence… şimdi peygamberin hayatına baktığımız zaman kendisi oyun eğlenceye katılmıştır, var mı itirazın?

E.Hoca:katılmıştır derken?

A.Ö. seyretmiştir, Hz Aişeyi götürmüştür, oyun eğlenceyi yasaklamamıştır, yasaklamak isteyenlere karşı çıkmıştır. Ama bugün fıkıh kitaplarına baktığın zaman peygamberin yasaklamadığı o kadar yasaklar var ki oyun eğlence ile ilgili. Halk arasında o kadar ağır şeyler dolaşmaktadır.. Şimdi bunu yaparken bunları benim  asıl kafamın takıldığı nokta usulu fıkıh kaideleridirbunların hepsşnşn. sebebi  Seddi zeria...diye bilinen kaidedir. mesela bir başka örnek günah meselesi. Kur’an-ı Kerim’de iki çeşit günahtan bahsedilmiş. Büyük günahlar var küçük günahlar var. Cenabı Allah Kur’an-ı Kerim’de (okuduğu ayet anlaşılmıyor 24.’) açıkça bu külleyiinşaiyedir. Burada Allah siz eğer büyük günahlardan kaçınırsanız ben sizin küçük günahlarınızı affederim, sizi cennete koyarım diyor. Peki bu büyük günahları nasıl ortaya koyacağız. Bazı rivayetlere göre beş, bazısı yedi bazısı dokuz diyor, ama esas yedi. Sen bunları biliyorsun. Şimdi Allah’ın seddi zeria kaidesiyle bir de usulul fıkıhta el ısrarı ala seğair yecalüha kebair kaidesi  yanlıştır.… Yani Cenabı Allah küçük günahları affederim diyor, büyük günahları da tevbe ile affederim diyor. Ama ulema kaide koymuş küçük günahlar işlendikçe büyük günah olur, onun için de tevbe gerekir. Bu Aristo mantığına göre konulmuştur., bunun İslamla alakası yok. Çünkü biliyorsun Müslümanlık akli değil makuldür. Sen İslamın getirdiği sisteme inanmazsan aklınla dinden çıkarsın. 5 vakit namaz emretmiş, akla uysan namaz kılmazsın. Bir defa iki defa tamam ama beş defa. Hatta ima ile bile olsa kılacaksın yavrum. Fıkıh kitaplarında var. Şimdi bu söylediklerimi daha çok genişletebiliriz. Bunların bir otorite tarafından Müslümanlara anlatılması lazım. Yani peygamberlere emir nedir, de ki bu din Allah tarafından geldi, dileyen inansın dileyen inanmasın. Ayet böyle. Kur’an-ı Kerim’de böyle yüzlerce ayet geçiyor. Burda önemli olan nedir? Yani Müslümana şunu anlatmak lazım, ey Müslüman sen günah işlemekte sevap işlemekte serbestsin ama Müslümanlığı uygulamak istiyorsan Müslümanlık şundan ibaret . Şimdi bir örnek daha, mesela kadınların örtünmesi.  Kadın vücudunun görünmemesi ile ilgili  Esma  hadisinin dışında örtünme ile ilgili hadis yok. Sahabe kavli var. Bu inceliklere dikkat etmemiz lazım. Peygamberin söylediği, yaptığı veya yasak etmediği, bir de sahabenin peygamberi gördüğü onlarım yaşadığı, ortaya koyduğu... Sahabe kavlinin değeri hiçbir zaman sünnetin ölçüsü değerinde değildir. örtünme ile ilgili hiç hdis yok,. Ayet de  mücmeldir, aynı zamanda son gelen ahkamdandır. Son gelen ahkamdan olduğu için peygambere örtünme ile ilgili bir soru sorulmamış, peygamber düzeltilmesi gereken bir durumlatla da  karşılaşmamıştır.. Peygambere her şey soruluyor, peygamber bir yanlış gördüğü zaman ikaz ediyor.  Şimdi bir enteresan şey de Esma hadisinde görüyoruz.   Bir gün Hz Esma üzerinde vücudu görünen bir elbiseyle geliyor, peygamber caiz değil böyle giyinmen diyor, Esma buna itiraz ediyor, karşı koyuyor. kadınlık tarafı tutuyor, tepki verince peygamber he di he di  diyor, ulema onu el ayak yüz gibi şeylere  işaret yaptı diyor., hadisin metninde yok bu. Zaman içerisinde hadisin aslı gibi kabul edilmiş. Ama araştırdığımız zaman hadisin aslında bu yok. Bu haber  elbise ile ilgili elbise şeffaf olduğu için içi görüebilir. Önemli olan beşerenin görünmemesidir.

Özellikle usululfıkh kaidelerini bir araya getirsek gerekir  ki Burada problem şudur: : Bizim fıkıh sistemimiz Aristo mantığını kullanmış Fıkıh kitaplarında araştırma yok. 4 veya 5. asırlarda ulema Aristo mantığınıtenkit etmiş, birçok alim mantığa karşı çıkmıştır, zira  Aristo mantığı külli bir mantıktır, İslam alimleri istikra diye bir mantık icad etmişler, Aristo mantığına karşı ortaya koymuşlar, benim okuduğum kaynaklarda var. Mesela Geviş getiren bütün hayvanlar ağzını oynattığı zaman alt çeneyi oynatırmış, timsah üst çeneyi oynatıyor. Geviş getiren hayvanlar alt çeneyi oynatır kaide oluyor, ama bu kaide her hayvan için geçerli değil. Buradan hareketle Aristo mantığının fayda yerine zarar getirebileceğini düşünüyorlar. Burdan araştırma mantığını icad ediyorlar. Hz Ömer’de bunu görüyoruz. Onda istikra mantığı var. Hz Ömer’in özelliği ona bir dava gelince önce bu kişinin durumunu araştırıyor, fakir midir zengin midir, sosyal durumu nedir,  yaşadığı muhiti çevreyi araştırıyor, sonra da şeriattaki durumuna bakıyor,.. Bu adamın suça teşvik eden sebebler oluyor diyelim, fıkhı Ömer diye bir kitap var 3 cilt, tamamını okumadım ama Hz Ömer’i eskiden okudum oradan biliyorum. İşstikra mantığunı batılılar bizden aldı, batının ilim ve teknolojide gelişmesinin sebebi  istikra mantığını almalarıdır. İşte onun için ben diyorum ki usulu fıkıhtaki kaideleri topluca bir araya getirsek, hangi kaidelerin dinin özüne aykırı olduğunu tespit etsek? Mesele hallolur  

E.H.:emri bil marufu nereye koyuyorsunuz hocam?

A.Ö.:emri bil maruf otoritedir o da, devletin işidir. Devlet uygular fakat devletin uygulama şartları var, devlet onu uygularken otorite ona sınırlama getirir.  Özel yaşama karışılmaz tabi. Çünkü bakın elimizde bir çok örnekler var. Ben Resul’ün 10 senelik idari sistemini alıyorum, ulemanın görüşünü değil. Şimdi Medine’de bir dönem münafıklarla ilgili şikayetler çoğaldı. Ne yaptı peygamberimiz onlar hakkında konuşmayı yasakladı, ne yapıyor münafık namaz vaktinde evine gidiyor… Şimdi bunlar hata suç diyelim, peygambere bunlar şikayet edildiğine göre ceza vermesi lazım. Buna rağmen ne yapıyor onlar hakkında konuşmayı yasaklıyor. bunu biliyorsun değil mi?

E.H.: Yani bilemiyorum hocam, onlar ile ilgili herhangi bir müeyyide yok

A.Ö.: E şimdi sonra peygamber, şeyden önce mezheplerin teşekkülünden önceki Müslümanlar peygamberin sistemini uyguluyorlar. Ebu Hureyre birine bir gün mahkeme yapıyor, sen bu suçu işledin mi diye soruyor, o da evet işledim diyor, Ebu Hureyre de düşün belki işlememişsindir diyor, adam işledim diyor, Ebu Hureyre de bak iyi düşün işlediysen ceza alacaksın diyor, adam işlemedim diyor, Ebu Hureyre cezadan kurtarıyor. Ebu Hureyre’ye toplanıp onu suçsuz yaptın diyorlar, o da ben peygamberden bunu işittim adam şüpheye düşsün de ceza düşsün. İslam’ın özünde ceza değil af esastır. İslam’da hapis yoktur, ya öldürülür ya diyete tabi tutulur ya sürgün… yani peygamber zamanında hapse atılmış bir kimse var mı? Tutuk var cezayı alıncaya kadar, yoksa sürgün var, peygamberin sürgün yaptığı adamlar var. Ben diyorum ki biz bugün İslam otoritesini uygulamadığımız için nizamı değiştirmişiz. Yaptığımız her şey İslam dışı. bizim Müslümanlıkla olan alakamız ne kadar bunu söylemek zor.

E.H.:şimdi şöyle bir şey çıkıyor, peygamberin yaptığı her şeyi aynen yapınca herhangi bir yoruma ihtiyaç duymayınca yaptığını aynı yapınca Selefilik gibi bir anlayış ortaya çıkıyor.

A.Ö.: Bugün Selefi anlayışını ortaya koyanlar müslümanlar değil. kuranda bazı ayetler var bunlara göre Müslümanlığa girmeyeni öldüreceksin ama onun görevi tebliğ…

E.H.:dönüp dolaşıp yoruma geliyor sanki

A.Ö.:yorumu sünnete göre yapacaksın

E.H.:ama sünnet de bir olgu, bir vakıa olarak..

A.Ö.: peygamberimiz bir Müslümanı dini yönden öldürmüş müdür öldürmemiş midir?

E.H.:arkasında siyasi şeyler yatıyor.

A.Ö.: bir Müslüman selefi vahhabi diyerek öldüremez, bunun İslamla alakası yok.

E.H.:yani biz islama göre aslolan insanların dokunulmazlığıdır diyebiliyor muyuz hocam?

A.Ö.:diyebiliyoruz tabi.

E.H.:nasıl diyebiliyoruz?

A.Ö.: Peygamberin görevi tebliğdir. Toplumda suç olanlar bellidir İslam’da. Zina, hırsızlık, hakaret, zarar vermek. Bunlar suçtur ve cezalandırma  devlet idaresinin işidir.. Şeriatte bunlar belli. Yani hürriyet birinin hürriyeti diğerinin hürriyetiş  ile bağlıdır. İslam bir nizam kurmuş şunlar şunlar yasak bunun dışındakiler serbest. Zaman içerisinde yeni bir takım olaylarla karşılaşabilirsin, istihsan kaidesiyle umumum menfaatine olan ne ise otorite o şekilde yönlendirme yapabilir. Benim sizden istediğim bu kaideleri bir araya getirmek mümkün mü değil mi? Ben şimdi çalışmak istiyorum. yanlış olanların gerekçelerini.ortaya koyöak istiyorum..

E.H.: Bizim usulu fıkhımız daha çok furu’ fıkıhtan vücud bulmuş. Bizim usulde önce fıkıh vardı sonra bu fıkha bir usul lazım geldi. Dolayısıyla furu’ fıkıh bizde önceliklidir. Hz Ömer’e atıfta bulundunuz, furu’ da belirleyen vakıadır. Yaşadığımız hayattır. Ceza verecek miyim vermeyecek miyim, savaşta fethedilen yerleri dağıtacak mıyım dağıtmayacak mıyım? Burada belirleyici olana bakıyoruz içinde bulunan konjonktür, durum. Hazreti Ömer’in müktesebatı fevkalade önemli  Hz. Peygamberin rahlesinde yetişmiş, kafası ona göre oluşmuş, şimdi oradan bakınca gördükleri bizce çok önemli. Ehli hadisin rey deyip  tepki gösterdikleri şey. aslında olması gerekeni görmesi gibi bir şey. Fıkhı bir ölçüde olgu belirliyor, kervan yolda düzülür yolda giderken şartlar neyi gerektiriyorsa Müslümanların maslahatına uygun olan neyse onu alıp sisteme eklemişiz. Karşı çıkanlara gerekirse delil de göstermişiz delilden hareketle oraya varmış olmaktan çok vardığımız sonuçları delillendirmişiz. Şimdi hocam benim çalışmalarım daha çok bu değişimle ilgili deüil  benim gördüğüm şu; eskiden bir dünyamız vardı öküzün boynuzu üzerinde. Dolayısıyla öküzün herhangi bir hareketi bütün dünyayı sarsıyordu. Tarım toplumu.. Tarımda herhangi bir kıtlık olduğu zaman bütün insani davranışları etkiliyordu. Kurumların oluşması, köleliğin oluşması, kadının ikinci derecede olması.Özellikle kadın konusunu çok ciddiye almamız gerektiğini düşünüyorum. Bizim fıkhın kadının insanlığına dair herhangi bir tereddüdü yok. Yani insan olarak erkekle eşittir. Dolayısıyla bir erkek bir kadını kasten öldürürse o erkeğe taammüden katil suçundan dolayı kısas uygulanır ama aynı erkek bir kadını öldürürse ve diyet lazım gelse bu kez diyete yarım diyet diyorlar. İnsaniyetlikte aynı olan kadın neden diyet konusunda erkeğin yarısı olsun mirasta neden yarısı olsun mesela, ikide biri olsun şimdi belli ki o tarım toplumunun sistemi kadını ikinci plana atıyor. Kölelik müessesesini gerekli kılıyor, kölelik olmadan tarım toplumunu düşünmek mümkün değil. Daha sonra günümüzde geldiğimiz zaman finansın güdümünde motor gücü belirleyici olmuş değil mi? Sanayi devrimi akabinde ama günümüzde de finansörler çıkmış finans aşırı yukarı her şeyi belirliyor böyle bir dünyaya evrildik biz

Bizim fıkıhteki bütün kurallar o topluma uygun o toplumun ihtiyacını karşılamaya yönelik kurallar. Velayet bunun başında geliyor mesela bir aile olacak o ailenin bir velisi olacak o veli o aileyi idare edecek gerekiyorsa da darp yoluyla da kavvam sıfatıyla te’dib edebilecek, büyük aile içerisinde rollerin dağıtımı velayet, nafaka, mirasın bölünmesi meselesi ve saire hep adalet ilkesine uygun olarak gerçekleşmiş. Ama işte bu değişimin akabinde özellikle bizde de yeni yeni hissettik, Menderes sonrasında göç olgusu şehirlerde nüfus toplandı. Komşuluk ilişkileri insani ilişkiler çok değişti. Şimdi böyle bir dönemde finansın güdümündeki o motor gücünün belirleyici olduğu bir dönemde insanların ihtiyaçlarını bizim fıkıh kitapları artık karşılamıyor. Müesseseler de yok. Fıkıh kitaplarını açtığımız zaman kölelerle ilgili hep bir düzenleme vardır ama işçilerin problemleri nedir, görevi nedir, asgari ücret nedir gibi açlık sınırı, yoksulluk sınırı vs gibi temel ihtiyaçlar nelerdir gibi. Bugünün can alıcı problemlerinin hiçbiri orada bulunmaz. Şimdi bizim burada ne yapmamız lazım Peygamberimizin döneminde olgular olduğu gibi değilder oradan bir ilke çıkarıp onu uygulamamız lazım

A.Ö.: Peygamberimiz hayattayken zekâtı bizzat devlet topluyordu tabi zekâtı devlet toplayınca. Zekatlar da  daha çok koyun dkeçi deve sığır gibi hayvanlar ve mahsüllerdir ,. Altın gümüş çok az fakat peygamberimiz Beytülmalin bir bölümü olarak zekat topladı, Medine yakınlarında bir çiftlik kurdu, bu çiftlikte çobanlar vardı, hayvanların bakımı için su, yiyecek vs. Zekatlar orada toplanıyordu. Eğer zekat para veya menkul ise zekat mallarının çoğunluğu nevaşi olduğuna göre şimdi bu toplanan malları bir anda  dağıtmak mümkün değildi  yani mümkün değil diyorum çünkü sen bir yaşlı kadına bir deve versen ne yapacak onu? Burada bu hayvan, bu zekat hayvanlarına orada bakılıyordu, süt veriyorsa sütü sağılıyordu, icabında bazı hayvanlar kesiliyordu eti fakir fukaraya dağıtılıyordu. Şimdi bu bir nemalandırmaydı. Ben bunu söyleyince toplantı salonunda (Ürdün’de bir konferansta) ekseriyet bizde olduğu gibi halk katılmıyor bu tür toplantılara hep bilim adamları katılıyordu , bir çok kimse ayağa kalktı. Beni  indirmek istediler. Fakat o sırada Lübnanlı bir hoca kalktı. Onlara karşı çıktı bu adam fikrini söylüyor siz de fikrinizi söyleyebilirsiniz neden müdahale ediyorsunuz, deyip oturttu onları. Ben sözümü bitirdim fakat kimse söz almadı. Sonra bir  başka toplantıda bana dediler ki sen haklısın biz yanlış yaptık biz fıkıh kitaplarında gördüklerimize göre düşündük dediler.  halbuki ben sonunda anlattım  o günün şartlarında bu nema sayılır bunun da sebebi.. Ulema bugün bir çok şeye karşı çıkıyor bilerek araştırarak değil.

Bu senin şimdiye kadar söylediklerin var ya bunlar hayatın gerçekleri ama Resulullah’ın hayatından alacağımız şeylerin hepsinin bir ölçüsü var  Hem o günün ihtiyacına  göre  yorumlamayacaksın hem de bugüne göre yorumlayacaksın

E.H. :ama insanlar ölçüye değil oradaki olguyu uygulamada aynen sürdürmek istiyorlar

olduğunuA.Ö. :Yok öyle düşünenlerın  yanlış olduğunu düşünüyorum.

E.H. :Sıkıntı işte oradan doğuyor

A.Ö.:Neticede bu konularda benim kanaatim, Müslümanları rahatlatacak, adaleti sağlayacak sistem Müslümanlığın içinde var. Bunu engelleyen hocalar. Şimdi biz içtihat yoktur demiyoruz. Ama Osmanlı’nın son döneminde hocalar  içtihada karşı oldukları için sistem bozulmuş.

A.Ö.: Müslümanlığı istikametinden saptıran havariç, mutezile ve Batıniyedir.

E.H.:Mutezile de mi onlardan hocam mutezile olmasaydı daha vahim olmaz mıydı

A.Ö.:Bu bir görüş

E.H. :Yani ehli eserin tahakkümü son derece katı olurdu diye düşünüyorum

A.Ö. : Şimdi bu kelam ilmi  benim konumdur. Ben  geniş bir şekilde kelam ilmi okudum... Mısır uleması bir çok konuda serbesttir. Mutezile’nin önemini onlar anlatıyorlar. Sonra ehlisünnet mutezile karşılaştırmasında  mutezilenin haklı olduğu taraflar var, ehli sünnetin haklı olduğu taraflar var. Mutezile’nin tamamen reddedilmesi yalnış. Mutezile’nin Ehlisünnet için ortaya koyduğu yanlışları vardır Mutezile’nin de ortaya koyduğu ehlisünnetin  yanlışları vardır. En önemlisi bunları birbirinden ayıran en önemli husus nedir biliyor musun? Mutezilenin düşüncesi amel imandan cüzdür;ehli sünnete göre amel imandan cüz değildir. Bu çok tehlikeli bir şey işte. Bugün Müslümanlığı uygulamayan Müslümanları amelciler yani amel inandan cüzdür diyenler niye öldürüyorlar? İşte bu görüş  sebebiyl öldürüyorlar.

E.H.:Onlar Mutezileden beslenmiyorlar hocam

A.Ö.:Mutezileden besleniyoruz demiyorlar ama düşünce o. Selefiler de öyle vurucu kırıcı bir düşünce  Selef  demek hicri birinci asrın insanı demek.

Bugün İslam coğrafyasındaki tarikatler, cemaatler var ya bunların hepsinin arkasında bir yabancı vardır.  Bunların hepsi Batıniyyedir  bunlar. Batınilik kaidesinine bağlıdırlar. Batıniler şöyle bir kaide  koymuşlar:  “din, bir adama bağlanıp ona itaat etmektir”. Bu kaideye uymayanlara karşı şiddet uygulamışlardır.. Nizamülmülk’ü öldüren batınilerdir. Yalnız onu değil bir çok işadamını ilim adamını öldürdüler. O zamanlar tabii  zor kullandılar. Selçuklu devleti bir ordu teşkil etti, batınılerin peşine taktı ve köklerini kazıdı.

Hasan Sabbah da Nizamülmülk’ün medrese arkadaşıymış aslında Selcuklu devleti bunların işini bitirdi temizledi ama fikirleri hala devam ediyor. Bugünkü tarikatçılık  tümüyle Batıniliktir.? Tarikatte  şeyh ne derse onu yapacaksın. Böyle şey mi olur? Bir adam düşünün, Müslüman. Adam namaz kılmıyor ne yapacaksın bunu öldüremezsin, suçlayamazsın, cezalandıramazsın. Neden? Çünkü namaz kılmamak büyük günah değildir, bu Allah’la ilgilidir, kul hakkı ile alakası yoktur. Kul hakkıyla alakası olduğu zaman cezası var zaten. Birini yaralamışsa, öldürmüşse ceza var, çalmışsa cezası var ama namaz kılmayana bir ceza yok.

E.H.:İrtidadın da cezası  yok o zaman?

A.Ö. : İrtidad edeni de öldüremezsin. Bu ölçüleri kaybolmuşiz. Bu ölçüler kaybolunca başka şeyler devreye girmiş. amel meselesi akaid-i Nesefiyede vardır

Bir kimse benMüslüman diyorsa ona zaten bir şey yapılmaz. ben. Müslümanım değilim derse ona da yapacak bir şey yok. Akaid-i nesefiyye’de vardır. Kaideler geçmiş oraya ama araştırdığınız zamanda inanmak ayrı şey amel ayrı şey. Şimdi mutezile ameli imana bağlıyor bizde de bağlıdır ama bu bağlılık yapmadığı zaman şer’an bir ceza Gerektirmez

E.H.:Ama bağlıdır değil mi hocam ağacın kökü gibi

A.Ö. :Bir ceza verip vermemek açısından diyorum. Şimdi münafık Müslüman değildir  çünkü İslam’ın nizamını uygulamıyor ama peygamber münafıklara ayrı ceza vermiyor. Mescid-i Dırar’da ortaya çıkanlar hariç. Çünkü onlar Bizansla işbirliği yapıp devletin aleyhine çalışıyorlar. Onun dışında hatta mesela Tebük Savaşı dönüşünde peygambere bir suikast yapılıyor onu biliyor musun? Yahudiler, mukim münafıklar, Bizans taraftarı olanlar... Başaramadılar. Bunların cezalandırılması gerekiyordu, peygamber bunları affetti hatta dediki kendi kafalarından bir şeyler düşünerek reise karşı çıkanları öldürseler uygun olmaz dedi. Meşhurdur bu olay.Benim üzerinde durduğum bizim ulemanın biraz araştırma yapmaları sorgulamaları gerekiyor. Ben bunu istiyorum. Bu sorgulama neticesinde nereye varır o ayrı mesele ben kendim bir noktaya vardım, ölçü de kurdum. Ölçü peygamberdir. Kuran zaten peygamberin bize getirdiği bir şeydir tabi ama sünnetle Kuran’ı birleştirerek meselelerimimizi halledeceğiz.çünkü on sene hem devlet reisi hem başkomutan hem de siyasi reis gibi bir kimse aynı zamanda vahiy alıyor. Dolayısıyla burada peygamberin bu devrede yaptıkları yapmadıkları ölçüdür. Bundan sonra senin az önce bahsettiğin ihtiyaçlar elbette giderilecektir. Çünkü aklı selimin ortaya koyduğu bu  amme menfaatleri var. Hazreti Ömer bunu başlatmış ama bunların hepsi siyasi ne idaridür. bunları dine koymaya gerek yok. Bizim ulemanın büyük hatası dinle alakası olmayan meseleleri dine sokmuş olmaları. Adam tutmuş dinle hiçbir irtibatı olmayan  şeylere  haramdır demiş. Bu yanlışların ortaya konması lazım

E.H.:Ne gibi mesela hocam

A.Ö.: Mesela sigara içmek dinen haramdır demişler, dinen bunun için hadis bile uydurmuşlar sigara içmek kötüdür ama dinen değildir. Dinen şarap içmek haramdır sen buna kıyas yaparak zararlı şeylerikötüleyebilirsin. Ama  dinen haramdır diyemezsin

Uyuşturucular kötüdür dinen haramdır deyip dine sokmayacaksın bunları çünkü din akli değil makuldür biz dini meselelere inanır uygularız neden çünkü peygamber söyledi diye. Benim icad ettiğim bir din din değildir. Eğer sen dinin özü ile alakalı olmayan bir konuyu eklersen icat yaparsın.

Peki hocam şimdi diyelim ki kırmızı ışıkta geçmek nedir hükmü yasaktır, yasaktır dediğimiz zaman arkasında dini bir müeyyide yok gerek de yok. polis yoksa geçiyoruz

A.Ö. :Bunun dinle alakası yok Aristo mantığını kullanırsan bu gibi meseleleri dine bağlarsın ve kendi kendini bitirirsin bugün

O zaman şöyle bir sorun çıkıyor hocam dinin alanı ile hayatın alanı siyasetin alanı ayrıymış gibi

A.Ö.:Ayrı hem de nasıl ayrı

      - O zaman da seküler bir şeye dönüşmüyor mu hocam?

A.Ö.:Dinin tayin ettiği emir ve yasaklarının bulunduğu dünyayı ilgilendiriyorsa o bilgi dinin alanıdır. Hırsızlık, zina, adam öldürmek bunların hepsi yasaktır ama bunun dışında kalan günahlar var nedir, içki içmek de yasak tabi

içki mesela hamra özgüymüş  hamrın dışındakilerin hükmü ayrı....

A.Ö.: o Ebu Hanife’nin görüşü. Doğru olan da Ebu Hanife’nin görüşüdür.

o da suç ile ilgili değil mi hocam yani Ebu Hanife’ye göre sarhoş olmak suçtur ama peki hocam sarhoş etmediği zaman günah değil midir?

A.Ö.:değil. Mabsutda bir olay var, Hazreti Ömerle ilgili. Bir yolculuk sırasında Hazreti Ömer arkadaşlarıyla beraber nebiz içiyorlar. Nebiz biliyorsun şarabın bir çeşididir ama haram değil üzümden yapılıyor o da biliyorsun şarabın bir çeşididir nebiz tabii ama daha hafif şıra gibi. İçen arkadaşlardan bir arkadaşlardan biri sarhoş oluyor. Onun üzerine Hazreti Ömer buna değnek vurduruyor. Adam sopayı yedikten sonra geliyor Ömere diyor ki sen ne hakla vana değnek vurduruyorsun? sen de aynı kırbadan içtin ben de içtim diyo da diyor ki sarhoş olmasaydın nebiz içtiğin için değil sarhoş olduğun için değnek vurdurdum. Bu olay kitaplarda böyle zikredilmiş şimdi ebuhanife erken devir olduğu için mezheplerin teşekkülünden önceki ulemayı tanıyor onlarla irtibatı var dolayısıyla Ebu Hanife’ye göre bazı konular farklıdır kadın meselesi içki meselesi vs Neden? Çünkü mesheplerin teşekkülünden önce yaşayan müslümanların görüşleri böyleydi bu anlaşılıyor

Mesela peygamberimiz ilk zamanlarda nasl idare ediyordu., ben onun için diyorum peygamberimizin idari sisteminin araştırılması gerekir,bir çoksahâbi içki içiyordu peygambere geliyor bana değnek vurdur diyordu. O da vurdurmuyordu. Neden? Burada tabi itiraf ettiği için affetme var.

Diğer şeyde o devirde henüz eski alışkanlıklar kolay bırakılmıyor. O sahabilerin hiçbiri ceza almıyor, ceza uygulanmıyor peygamber efendimizin bu davranışlsrını. iyi bilmemiz lazım. Şimdi bir arkadaş vardı bana derdi ki içki satılan bir dükkanın sokağından geçmem. Bunlar uydurma şeyler. Osmanlı devleti içkiden vergi alıyordu.Çünkü gayri müslim reayasına içki serbest olduğu için devlet ondan vergi alıyordu. Ebu Hanife’ye göre domuzun eti gayri müslime satılabilir. Sen yemiyorsun haram ama ona haram değil Bunlar  hayatın gereği  ve gerçekleridir. Ebu Hanife’nin görüşü bugün yüzde 10-15’e düşmüştür. Yoksa Ebu Hanifeye göre sarhoş eden içkinin şarap adını taşıyan içkinin bir damlası bile aynıdır, bunun dışındaki içkiler bir defa pis değildir. İstanbul medreselerinde okumuş bizim hocanın arkadaş buraya Şzmire gelmişti hiç unutmuyorum bir gün bizi topladı konuşuyoruz derken talebelerden biri rakıyı sordu rakı abdesti bozar mı bozmaz mı? adam bozmaz dedi

Rakının nasıl yani üzerine dökülmesi mi hocam?

A.Ö.:Kolonyayı niye kullanıyorsun?

Peki hocam helal gıda konusunda ne düşünüyorsunuz o zaman?

A.Ö. : Helal gıdada ölçüt Kuran’daki ayettir.  Eşyada Aslolan ibahadır. Bir ikincisi de Allah’ın haram demediği şeylere biz haram diyemeyiz. Ayrıca peygamberimiz bize bildirmişse o haramdır.

Bu sertifikaar mesela helal sertifikası alma işlerini destekliyor musunuz

bedir. Bedre çıkıyor ya peygamberimiz kervanı vurmaya çıkıyorlar. Kervanı vurmaya çıkarken iş değişiyor Mekke’den çıkan güçlü olduğu bilinen Mekke ordusunu karşılama niyetine dönüşüyor. Peygamberimiz istişare ediyor, Hazreti Ebu Bekir kalkıyor güzel şeyler söylüyor, Hazreti Ömer kalkıyor peygamberimize hep aynı şeyi söylüyor. Medine’den ensardan birileri kalkıp şöyle böyle deyince ondan sonra karar veriyor ve bunu açıklarken diyorlar ki peygamberimiz özellikle Medinelerin reyini almak istedi. Çünkü akabede yapılan bey’at Medine’nin içinde olmak kaydıyla verilmiş bir beyattı Medine’nin dışında özellikle de hücuma dayalı bir savaş sözleşmesi yoktu. Hatta akabe beyatına bey’atun- nisa diyorlar ya cihad olmadığı için. Burada önemli bir şey var, peygamberimiz imamet ediyordu siyaset ediyordu ama bu yetkiyi Peygamber olmasının zorunlu bir neticesi mi yoksa yapılan bu beyatlardan alınan bir yetki mi nasıl değerlendirmek gerekiyor?

A.Ö.:  Siyasi alanda tamamen Kuran’da emrolunur. Başka ayetlerde var Müslümanların bir araya gelip ekseriyetle verdiği karar esastır. Bu da şeriata uygundur. Peygamberimiz de onu uygulayacaktır. Uhud’da olduğu gibi. Bugün bir çok kimseler demokrasiye karşı çıkıyor, küfür diyorlar. Bu son derece cehalet eseridir, neden?Resulullah efendimiz üç biat aldı biat-ı akabe, biat-ı rıdvan, bir de Mekke’nin fethinden sonra aldığı biat. Şimdi bu biatlar idaridir, peygamberlikle alakası yok peygamberlik zaten kendisine verilmiş. Bu devlet başkanlığı için idare reisliği için bir biattır bu bir.  İkincisi Mekke biatında kadın erkek köle Müslüman herkes biat etti ayrım yapılmadı orada hatta o kadar ki bu kadar kalabalığı halledemeyiz diye kazan gibi bir şeye su kondu. Peygamber bir tarafına elini koydu. Bu bir hal şekli idi. Dolayısıyla bugün Müslümanların kendi arasında seçtiği bir reis Müslümanların reisidir. Ona itaat etmek mecburiyeti vardır. Yani İslam adına şimdi bazı kimselerde cahilin reyi ile alimin düzeyi ayni mi olur diyorlar?o kadar yanlış bir düşünce ki. Peki sen devleti yönetirken bu adamdan ayrım yapmadan vergi alıyor musun, askerlik yaptırıyor musun?sen seçime geldiğin zaman ayrım yapmıyorsun bunlar bugünkü fıkıh kitaplarından alınan bilgiye göre ortaya konuyor?

tabi fıkıh kitapları ama bunların bir kısmı içtihade dayanıyor cizye gibi Kur’an’da da olan bir şey Tanzimat’a kadar da uygulanmış olan bir şey yani bir İslam devleti diyeceğimiz bir devlet modeli var mı yoksa böyle bir şart olmaksızın da Müslümanlık bir şekilde payidar olabilir mi?

A.Ö.:olabilir tabi şimdi halifelik taaddüd etti mi etmedi mi tarihte etti

Gamidullah hoca rahmetli diyordu ki devlet reisininçeşitli görevleri var. Bunlardan biri de tezkiye o tezkiye de peygamberimizin halefleridir.. Orada müminlerin emiri olmak üzere hilafet-i kübra imamet-i uzmada, vakıada olması...

A.Ö.:şimdi hamidullah onun bazı görüşleri var

 

İslam dünyası dediğimiz bir dünya olacaksa bunun pek çok temsilcileri olabilir mi peki?

A.Ö. :olmuştur zaten vakada olmuş Allah’ın iradesi Mukarin olmazsa bir yaprak ağaçtan yere düşmez diyor muyuz? Bizim olaylara bakış tarzımız önemli.Halbuki her şey Allah’ın nizamına göre gidiyor. Bazı şeyler bizim için kötü görünüyor olabilir. Mesela tarihte öyle korkunç şeyler var ki bunlar oluyor bunlar niye oluyor? Allah bunlara neden müsaade ediyor? Allah zaten Allah’ın zaten muradı öyledir onu biz tenkit edemeyiz. Kainatta cereyan eden her şey Allah’ın nizamına göre cereyan ediyor

tabi şüphesiz öyle biz insanların sorumluluğu açısından. Hilafeti kaldırdık...

A.Ö.:hilafetin kaldırılmasını murad etti Cenabı Allah

Bu da çok cebri olmuyor mu hocam?

A.Ö.:o ayrı ayrı şimdi yani bizim yaşantımız, yaratılışımız kainatın yönetimi bunlar. Cenabı Allah’ın mesela Kur’an’da bir çok helak edilen kavimler var bu kavimler neye helak ediliyor Kur’an-ı Kerim sebeplerini anlatıyor. şimdi şu anda bir zelzele oluyor 20.000 30.000 50.000 kişi ölüyor zelzeleyi kim yapıyor

Allah Yapıyor ama sonuçta bu Allah’ın sünnetullahıdır. bizim toplumsal alanla mı ilgili yoksa fiziki olarak...

A.Ö.: işte şimdi bak bu konuda feylesoflar bayağı farklı düşünüyorlar bazı Avrupalı feylesoflar bu tabiat olaylarını Bir isyan olarak anlatıyorlar mesela bir harp, darp, zelzele, felaket, kıtlık gibi şeyler geliyor bundan dolayı insanlar ölüyor zarar görüyor herneyse bunlar o feylesoflara göre insanoğlu bunu hak ediyor, isyana giriyor Allah’ın irade-i ilahiye’nin ona bir cezasıdır.…

yani tam da ayetin ifade ettiği gibi başınıza gelen her musibet… yani şimdi bize göre iyidir kötüdür o ayrı mesele onu Allah bilir bilemeyiz de diyelim ki o dönemde hilafetin kaldırılması o günkü konjonktüre göre sırtlarından bir kamburun kaldırılması gibi bir şeydir. Ama ilerde bir imkan varsa diyelim ki işbirliği Teşkilatı istemiş bunun yerini alabilecek bir hale gelse İslam ülkeleri güçlense, bir başka adla ama gerekli ona ihtiyaç var demiş oluyorsunuz ben öyle mi anlayayım hocam her halükarda Müslümanların bir riyasete ihtiyacı var

A.Ö.: Müslümanlar tarih boyunca tek idare de yaşamamışlar mı?

 siyasi olarak öyle ama dini olarak...dini olarak bir otoriteye ihtiyaç var oda İslamın özünü kendi siyasi iktidarlarını yerleştirmişler sanki var gibi. Osmanlı’da Şeyhülislam dediniz ya.

A.Ö.: Şimdi meseleye Hz Ebubekir açısından’den bakalım, reis seçilince Sen Halifesin dediler, ne yaptı Hz Ebubekir reddetti, ben emirul mümininim, dedi.Emevilere gelinceye kadar devlet reisi olan kimselerden hiçbiri Halife değildi. Tarihte. Bunlara sonradan” hulefa-i Raşidin”  denmiş bunlar yanlış

o zaman –“eleimmme  minkureyş  sözü de yanlış?

A.Ö.:yanlış tabi O günün siyasi durumuna göre söylenmiştir. Kureyş kabilesi,  belki birkaç asırdan beri günümüzdeki iktidar partisi gibi yani halkların hürmet ettiği saygı duyduğu insanlardırç. Hazreti Ebu Bekir de yönetimin kendi ellerinde olmasını istiyor. Bu, o günün şartlarında doğrudur Asla yanlış bir şey değildir.

Mevridi nasta içtihada mesağ varmıdır hocam?

A.Ö.:içtihat her yerde geçerlidir. Bu usul’ul fıkıh kaidesi değil mi ya? İşte böyle kaideler var. Şimdi mesela kat’ı ınassi olarak elimizde ayetler var değil mi? Tam nas  ama bunlar üzerinde de bazı görüşler olabilir., Mesela şimdi abdesti alırken yüzünüzü yıkayında tereddüt yok ama yüzün sınırı dendiği zaman bunda bir nevi kapalılık var.  Burada yani ayakların yıkanmasında iki kıraat üzerine içtihat yapılmış.Arapça’ya göre doğru olan ve Ercülikum. BuradakiAtf-ı şaz olarak kabul ediyorlar. Şimdi Şiilerin el-bidaye diye bir hadis kitabı var, Peygamberimizin ayağının Mesh ettiğine dair hadisler var. Ama bizde bu yok çünkü çıplak ayağa mesh yok. Bizim mezhebimizde çoraba mesh var bu konular da çok tartışılmış tabi.

yani biz çıplak ayağa bırak çoraba bile alışamadık daha

A.Ö.:zaruret olursa çıplak ayağa mesh olur tabi cevaz verilebilir

zaruret olunca zaten daha farklı da  bir zaruret yok

A.Ö. :Adam ayağını yıkamaya muktedir değilse

diyelim ki bir otelde şurada burada biraz dikkat çekiyor ayağını kaldırması zor oluyor bu gibi durumlar zaruret sayılmaz ama yani

A.Ö.:zaruret niye sayılmasınç Ya adam ayağımı kaldıracağım diye düşer yaralanırsa. Şimdi bak Italya’da abdest almak için gittim bir adam orada bekliyor ama neyi bekliyor bilmiyorum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra ayağımı meshettim. Meshedince adam beni takip etmeyi bıraktı ve gitti. Bir arkadaşla milli görüş anlatmaya gitmiştik Avrupa’ya. Bir arkadaşAbdest alayım ben diye gitti geldi abdest aldırmıyorlar bana dedi. Ne yapıyorlar dedim ayağımı yıkamaya başlayınca men etti adam beni dedi. Mesh etseydin dedim. Demek ki ben ayağıma meshedince adam ayak yıkamayı yasak sandı. Yani bugün Müslümanlara en büyük zararı veren Müslümanlardır. Belçika’da burka giyen kadınların kıyafetini yasaklamışlar. Şimdi bu kadın bu peçeyi burkayı niye giyiyor, Müslümanlık adına giymiyor mu halbuki Müslümanlıkta ne peçe var ne burka. Normal başını kapatana kimse bir şey demiyor. Şimdi onların bu davranışı ötekilere zarar görmeye başlıyor işte bunu böyle yapan hocalar

 ben de araştırmalarıma göre şöyle bir şey gördüm tesettür konusunda cahiliye döneminde kız çocuğu ergenlik çağına erişince  darunnedve’de bir merasimle örtüyorlar ve ondan sonra o kız o örtü ile yaşıyor ve evden de çıkmıyor böyle bir cahiliye döneminde adet var bizzat darunnedve’de.

A.Ö.:Ben hiç böyle bir şeye rastlamadım, bunu muhtemelen tarikatçılar uydurdu.

yok yok hocam böyle bu belliki cilbapla ilgili olsun, başörtüyle olsun, böyle ayetler İslam’ın getirdiği bir kural olmaktan çok var olan bir olguya atıf gibi görünüyor sonra Hazreti Ömer’in de başı örtülü cariyelere kızdığı onların başından aldığı, başörtü bir özgürlük remzi gibi...

A.Ö.: Şimdi siz bunları söylüyorsanız burada şimdi problem şu ben ne diyorum Müslümanların çektiği sıkıntının sebebi hocalar ve şeyhler. Şimdi İslam’da bir hür kadın var bir köle kadın var. Köle kadının setr-i avreti erkeğinki gibidir demişler, dizle göbek arasında kalan kısım dışında diğerlerini açarsa hiçbir mahsuru yok. hür kadına örtünme gelmiş

şimdi hocam gelmiş mi yoksa varolanı mı korumuş?

A.Ö.:yok hayır gelmiş var olanı koruma diye bir şey yok. Bunlar örtünme  üzerinde yazılmış eserler var. kitaplarda bunların hepsi var .

yani şimdi mesela başörtülerini zaten var da onu böyle ale’l-usul değil de daha düzenli koysunlar...

A.Ö.:bir defa bu ayet mücmel. mücmel ne demek yani izaha muhtaç. Ayetteki izafet sahiplik izafetidir çünkü başörtülerini, başlarındaki örtüyü değildir ayetin manası. Kadınların başını örttüğü bir örtü var ya o örtüden bahsediyor Kuran. O örtüyü yakana indir. Böyle deyince ulema acaba bu önden mi arkadan mı diye tereddüt etmiştir. işte bu  muğlaklıktan dolayı  peçe ortaya konmuştur. Yüzün örtülmesi yani burka ve peçe buradan çıkıyor. Hanefiler yüz açık olacak diyor onlar da hacca kıyas ederek ortaya koyuyor. Hacc’da kadının ihramı yüzündedir biliyorsun. Bir defa dört çeşit yorum yapılmış. En dış yorum da başa örttüğünüzü boynunuza dolayın anlamı vardır ki bu başı açık demektir. Bu yorum da yapılmış. Madem mücmeldir muğlaktır herkes bir yorum yapmakta haklıdır. Onun için Beyza Bilgin aynı kanaatteydi., , Kadının açılması büyük günah mıdır değil midir? Büyük günahlar bellidir. O zaman küçük günahtır, kadın isterse örtünür, isterse açılır. Şimdi diyeceksin ki, bu nasıl kadın muhfaza altında olmalıdır, Halbuki kadın muhfaza altında olmalıdır.

- İşte o muhafaza cahiliyeden gelen bir şey hocam.

A.Ö.:Ben bilmiyorum, hiç bunu duymadım.

- o önemli hocam İbni Abbas’ın bir sözü var; biz peygamberimiz hayattayken kadınlar konusunda dilimizi tutup konuşamıyorduk, vahiy gelir de bizi uyarır diye. Ne zaman ki öldü eski bildiğimizi okumaya başladık.

A.Ö.: Sahabe kavli mi oluyor bu yani

- O dönemki tavırlarını anlatıyor yani. Sahabe kavli de peygamberimiz döneminde kadınlarla ilgili bir iyileştirme var. Mekke’nin o kadim kültürünün de bir karşı tepkisi var. Hazreti Ömer peygamberimize, Mekke’de iken bizim kadınlarımız bizim karşımızda herhangi bir şey konuşmazlardı. Medine’ye geldik ensarın kadınlarından huy kaptılar, bizim karşımızda bize laf yetiştirmeye başladılar. Belliki ensar kadınları daha rahat ama Mekkeli kadınlar hep evdeler. Dolayısıyla o değişimi Hazreti Ömer gibi sahabiler bile yadırgıyorlar.Onun torunu da, kadınların mescide gitmelerini engellemeyin şeklindeki hadise rağmen, diyor biz kadınları dışarı çıkaramayız.

A.Ö. :Senin bu söylediklerin sahabe kavli değil mi?

- Hocam sahabe kavli de o günün resmini çiziyor bize, onların tavırlarını bize Kureyş kültürünün nüks ettiğini ifade ediyor

A.Ö.:Bu ferdi bir görüş oluyor bu ferdi görüş cemai bir hüküm taşıyamaz. Bunları ölçü alarak hüküm veremeyiz.

- Aynı şeyi söylüyoruz hocam, Hazreti Ömer’in torununun kadına bakışı nüksetti için kadın artık fitne damgasıyla hep evde tutulmak isteniyor. Dolayısıyla Kur’an’ın kadınlarla ilgili bir iyileştirme çabası boşa gitmiş oluyor.

A.Ö.: bu konuları ben fazla bilmiyorum tabi sen anlatıyorsun, nerden okudun ne yaptın?

 

-kaynağını bulabiliriz

A.Ö.: Yazılan çok şey var.

- Cahiliye Döneminde kadının örtülü olarak evde tutulduğu gerçeği var genelde ben o tespiti yapmak istiyorum.

A.Ö.:Cahiliyye devrinde kadınlar açık saçıktı.

- Öyle değil gibi anlaşılıyor.

A.Ö.: Mümkün değil o. Ortada böyle bir din anlayışı yok ki. Kadın serbest.

- Cahiliye ile ilgili bizim söylemimiz Cumhuriyet döneminin Osmanlı söylemine benziyor. Çok olumsuzlayıcı, karalayıcı...

A.Ö.:  Cahiliye zaten bizim anladığımız manada cahiliye değil. Cehl kelimesinin bir Arap şiirinde atılganlık, korkusuzluk, vuruculuk gibi anlamları var cahiliyenin. Burada benim kanaatim şudur İslam’da hafif örtünme esastır. Bu hafif örtünme de kadının çalışmasını toplumda bulunmasına mani olmayan normal bir örtünmedir. Bugün mesela cumhurbaşkanının hanımı iyi örtünüyor. Yüzü açık, bitti.

Benim üzerinde durduğum kuranı bize peygamber getirdi o uyguladı o zaman Kur’an’da da. Dolayısıyla din peygamberin söyledikleri, tavsiye ettikleri, yasakladıkları, uyguladıklarından ibarettir. Bu sınırı çizdikten sonra içtihatlar yapılabilir ama bu çerçeveye uymak şartıyla ictihatlar yapılabilir. Buradaki uymaktan maksat da inanç bakımından. Bugün mesela tarikatlar niye İslam dışıdır, çünkü rabıta meselesi var. Bir insana bağlanma var.Batiniyye var. Bunlar yanlıştır.

-Şimdi sizin o dediğinizede bir kayıt getirmek gerekmez mi hocam? Şimdi Allah buyurdu, peygamberimiz duyurdu ve uyguladı. Bu uygulamada belli bir zemin ve zaman içinde oldu. O zemini ve zamanı dikkate almadığımız zaman...

A.Ö.: İşte o zaman hicri 100. yıla kadar geçen zaman, Müslümanlık budur. Bugün yeni ortaya çıkmış problemler varsa bu problemleri çözmenin yolu da içtihattır. Aklı selimdir, istihsan kaidesidir.

E.H: -Yani şimdi kitabın ortasından konuşuyoruz ama o kitap ne kitabı, nasıl bir kitap, fıkıh kitabın ortasından konuştuğumuz zaman bugün bir insanın yaşam dokunulmazlığı ya imana ya emana bağlı. İmanı yoksa,emanı da yoksa bir adamın öldürsen ne derer.. Kitabun da tam ortası bunu söylüyor. Bunu da nerden alıyorlar, daha önceki uygulamadan alıyorlar. Diyelim ki bizzat Kur’an-ı Kerim’de İbnHazm 112 ayeti neshettiğini söylüyor. Bu neshettikleri içerisinde lekumdinukum da var.

A.Ö.:İbnHazm büyük bir alimdir. Ebu Hanife de büyük bir alimdir. Bizim görevimiz bu insanlardan faydalanmaktır. Ama her dediğini almak değildir. Bunu yapma tarzı da araştırma ve soruşturmadır. Bugün mezheplerde birinin helal dediğine diğeri haram diyor, birinin yanlış dediğine diğeri doğru diyor. Bu mezheplerdekiler de İslam adına hükümler veriyor. Bu nedir, bunlar ictihaddır, görüştür. İslam’ın gerçek emir veya yasakları değildir. Birbirine en yakın olan iki mezhep Şafii ve Hanefi. Mesela Hanefilerde kan pistir, abdesti bozar. Şafiilerde temizdir, bozmaz.Birbirine zıt iki hüküm. Hanefilerde kadın mahremsiz hiçbir yere gidemez, Şafilerde gidebilir. Şimdi biz Şafii miyiz Hanefi miyiz? Bizim kadınlarımız her yere gidiyor. Bugün yapılacak iş Aristo mantığına göre tanzim edilmiş olan bu sistemi gözden geçirmektir, yeniden değerlendirmektir. Hani buna güncelleme diyorlar ya burada çok büyük hatalar var dine aykırı hatalar var. Dinin özü ile alakası olmayan, dinin içine sokulmuş çok fazla hata var. Dinin alanı ile ilgili olan kısım tespit edildikten sonra dünyevi meselelere bakılır. Hurma aşılama hadisi var, biliyor musun? Peygamber soruyordu, istişare ediyordu. Dinle alakası olan ve olmayanı ayırmamız lazım. Ayırmazsan işin içinden çıkamazsın. Şimdi halk nasıl inanıyor? Bu yapılan şey dinen yasaktır diye düşünüyor. Dinen yasak değil. Bu yanlışlardan kim sorumlu? Hocalar, işi bilenler sorumlu.Çizgi belli, peygamberin sünneti, idari sistemi, dini anlayışı ve muamelatı insanlara karşı muamelatı.Kadın erkek ilişkilerinde çok yanlışlarımız var. Bir kadın peygamberimiz Ashâb-ıyla sohbet ederken geliyor, ya Resulullah seninle evlenmek istiyorum diyor. Peygamberimiz bakıyor, benim şimdi evlenmeye niyetim yok diyor. Kadın da gidiyor. O sahabe de kadını anlatıyor, tasvir ediyorlar. Kadın cemiyette tamamen perde arkasına konmuş bir mahluk değil.

 E.H.-Böyle bir aşırılık var işte hocam. Ortası neyse onu bulmak lazım. Atatürk’ün Konya’da bir okulun açılışında konuşması var. Konuşmayı okuduktan sonra, kimi Elmalılı’nın der, kimi falanın der. Böyle çok dini içerikli. Orada İstanbul’un kadınlarının iki aşırı ucu var ya ikisini de eleştiriyor. Örnek olarak Anadolu kadını modelini veriyor. Kimseden kaçmaz, misafirine hoş geldin der, ensarın kadınları gibi.

A.Ö.:Mustafa Kemal zaten insanların anladığı gibi dinsiz imansız biri değil bizim beğenmediğimiz, o gün yaptığı bazı reformlar vardır. Bugün onlara ihtiyaç vardır. Hutbenin Türkçe okunması onun yaptığı bir reformdur. Kazakistan’da hutbeler hala Arapça okunur. Eski sistem. Üsküdarlı Ali Hoca öyle yapardı, Türkçe yoktu hutbelerinde. 

Benzer Konular

Röportaj: Feyyaz KALKAN

Röportaj: Feyyaz KALKAN

Ali Özek-Mehmet Erdoğan mülakatı

Ali Özek-Mehmet Erdoğan mülakatı

İSLAM MEZHEPLERİNİ YAKLAŞTIRMA MÜESSESESİ TOPLANTISI

06-09 Nisan 2007 tarihleri arasında Tahran’da “Uluslar arası İslâm Mezheplerini Yaklaştırma Müessesesi”nin Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle tertiplediği İSLÂM BİRLİĞİ Toplantısından “Mezhepler konferansından karşılıklı saygı kararı çıktı”